Ne tembel bir bloggerım değil mi? Artık iyice boşladım bloğu. Evet doğru. Mazeretim yok. Ama tek suçlu ben değilim. İnstagram ve pinterest. Onlar benim aklımı başımdan alıyor. İş için fazla zaman ayıramadığım bu iki uygulama,tatille birlikte bütün vaktimi alıyor neredeyse. Ne mi buluyorum? Herşey; yeni fikirler,yeni yerler,tavsiyeler,yenenler,içilenler,tarifler. Herşey hızlı ve kolay. Birkaç dakikada onlarca kişinin nerede olduğunu (nerede olduğu önemli olduğundan değil,bulunduğu yer önemli benim için,güzelse görmek açısından),neyi nasıl sunduğunu,evindeki yada bulduğu yeni fikirleri kısacası hayata dair herşeyi çarçabuk görebiliyorum. O yüzden bana daha pratik geliyor. İyice tembelleştim. Bilgisayarı bile açmaya gerek kalmadan tablet veya cepten görebiliyorum hepsini. Ama blog biraz uzun sürüyor. Kafamın dinç olması gerek,fotoğrafları düzenlemem,tarifleri doğru not etmem gerek. Anlatacaklarımı toparlamalıyım önce kafamda. Öyle cumburlop fotoğraf veya tarif veremiyorum. Anlatmam,konuşmam lazım. Benim işim bu,öğretmenim. Konuşmak istemediğimde de sorun oluyor,ortadan kayboluyorum işte o zamanlar. Neyse durum bu. O zaman bloğu da biraz instagrama uyarlayalım ve kısa kesip resimlerle hızlandıralım. Bu kez post kısaca bu süreçte yaptıklarım ve yaşadığım yer ile ilgili. Hadi bakalım...
Geçen zamanda hızlıca iyileşmenin yanında( ha bu arada son kontrolde doktorum artık tamamen iyileştiğimi söyledi. Mutlu ve mesudum yani. Rabbim nerede şifa bekleyen varsa hepsine bol bol şifa versin inşallah. ) fazla yorulmadan bahçe ile ilgilendim. Bol bol kiraz yedim. Ben uzanıp toplayamadığımdan hazır toplananlar itinayla mideye indirildi.
Taze taze çayını yapmak için adaçayı ve biraz keselere koymak için lavanta arılardan fırsat buldukça toplandı.
Bahçede görülen davetsiz misafirleri kibarca oradan gönderildi.
Komşu bahçelerden alınan( balkonda kimse yoktu o yüzden alındı,yoksa izin isterdim) farklı succulentler tek kalan fincanlara dikildi.
Bu arada bayram tatilinde 4 günlük bir Belçika tatili yapıldı ama gezi postu daha sonra. Herkes bir yerlerde olduğundan sizleri sıkmak istemem,orası öyle,burası böyle diyerek.
Neyse gelelim yaşadığım bu küçük kasabaya(pardon ilçe olduk) İzmit körfezinde, Karamürsel bir ilçe. Deniz kenarında. Hani şu ilkokulda bize habire Türkiye haritası çizdirirlerdi de Marmara denizini çizerken sağ üste doğru biri uzun diğeri daha kısa iki parmak çizerdik. Yani körfez. Hah işte o uzun olan parmak bizim bu körfez. Biz o körfezin alt kısmındayız. Burada doğup büyümedim. Meslek icabı tayinle gelip sonra da evlenip buraya yerleştim. Bunu ve yaşadığım süreci daha önce yazmıştım o nedenle tekrarlamayacağım. 15 yılım geçti. Birçok dost edindim. Şehirlere göre daha küçük ve kendi halinde olduğu için burada hayat o kadar hızlı akıp gitmiyor. Öyle sosyal etkinliklerimiz yok ama hep övündüğümüz şey; istediğimizde gidip dönebileceğimiz kadar büyük şehirlere yakınız. Bursa 1 saat,İstanbul 1,5-2 saat. Yeşilliği bol,deniz önümüzde,çoğu insan birbirini tanıyor. Tabii bunun iyi ve kötü yanları var o ayrı. Ben sahilin bir ucunda oturuyorum,eski okulum da ilçenin diğer ucundaydı. Akrabalarım nasıl gidip geleceksin diye sorduklarında " Büyütmeyin bir uçtan bir uca toplasan 20 dakika yürüyerek zaten " diyordum. Ki minibüslerimiz var. En önemli etkinliğimiz Cuma günleri sahilin önemli bir kısmını kaplayan ve oldukça büyük olan pazarımız. O gün hayat durur neredeyse. Toplantı falan yapmaya kalkılmaz çünkü pek gelen olmaz. Ama güzeldir. Tazecik, kendin seçerek alırsın herşeyi,sohbet etmek için tanışmaya gerek yok tezgah başında iki dakikada neredeyse ahbap olursun,tarifler alır verirsin,dedikodunun alasını yaparsın. Kim hasta,kim gelmiş,kim evini kaça satıyor hemen öğreniverirsin oracıkta. Yoruldun mu dizi dizi sıralanmış çay bahçelerine girer iki nefes alır,bir kahve içer tekrar başlarsın alışverişe.
Gün batımını izlemek de keyiflidir buralarda.
Sahilde küçük yürüyüşler yapılır dostlarla. Sabah serinliğiyle denizin kokusu başka olur. Dönüşte ;fırından yeni çıkmış ekmek ve simit alınıp,demlenen çayla yutuverilir spor sonrası. Spor da bunun için değil midir zaten? O sıcak ekmekler vicdan rahatlığı ile tüketilsin diye.
Eğer balık zamanıysa yani yasak yoksa balıktan dönen tekneler yanaşır bu adaya. Ama daha küçük olanların yeridir bu balık adası. Büyükler hale götürürler yakaladıklarını. Cinslerini,en güzel nasıl pişirileceğini yine balıkçı anlatır sana.
Çok mu yoruldun? Sahil boyunca sıralanan banklardan bir tanesine at kendini. Hele bir de ağaç altıysa gölgesi yeter. Karşında gelip geçen tekneler,hiç olmadı martılar. Ama yazın balık yedikleri için yüzüne bakmayan martılar ,kışın ekmeği havada kaparlar.
Bu sene başlayan ama herkesin yoğun ilgi gösterdiği Martı isimli tekne de ister gündüz deniz üstünde çay,kahve veya içeceğinizi yudumlar ister akşamları fasıl eşliğinde yemeğinizi yersiniz.Reklam gibi oldu ama başka nasıl anlatılır ki?
Hava açık ve rüzgarlıysa eğer manzaranın tadına doyulmaz. Yüzünüzü deniz suyuyla yıkamak gibidir o zamanlar sahilde yaptığınız yürüyüşler. Dalgalar neredeyse yüzünüze çarpar.
Belki o gün yelken kulübünün etkinliklerini bile görebilirsiniz.
Hava bozacağı zaman,fırtına öncesi bir hareketlilik başlar gökyüzünde ve denizde. İşte o tam seyirliktir bana göre.
Ama akşam olup karanlık çöktü mü; bu kez körfezin karşı kıyısında bir bir yanan ışıklar dans eder sanki denizin üzerinde. Bunların çoğunluğu sayıları hergün artan fabrikalar olsa da insanoğlu görmek istediğini görür yine de. Bir önceki yıla nazaran ışıkların nasıl arttığını,yapılaşmanın çoğaldığına bağlayıp bunu da sanayileşmeden çıkarıp,çok göç alıyor,tabiatı mahvediyorlar diyerek gündemi noktalarız biz evde. Ta ki yeni bir gündem oluşana dek.
İşte buralarda durum böyle. Hiç yüzyüze gelmediğim,hiç tanışmadığım,sesini duymadığım ama dünyanın yada ülkenin herhangi başka bir yerinde hep kızdığımız ama hayatımızın ta içine kadar giren bu teknoloji sayesinde ne yediğimiz,ne içtiğimiz,ne düşündüğümüz konusunda birbirimizden haberdar olduğumuz okuyucularmız. Biraz değişiklik olsun diyerek size buralardan ve küçük hayatlarımızdan bahsettim. Umarım sıkılmamışsınızdır. Dünyanın her neresindeyseniz evinizden mutluluk,sağlık ve huzur eksik olmasın. Bir daha kine biraz tarif ve biraz da yeni yerler serpiştiririm araya. Bunun dışında çoğu blog sahibinin dediği gibi biraz facebook.com/tatlicuma ama daha çok instagram.com/tatlicuma adresindeyim ,beklerim...
İnstagram evet kullanımı çok kolay... Koy resmini yaz bir cümle tamammıdır, tamamdır...
YanıtlaSilAma bloguma ihanet ediyormuşum gibi geliyordu. Şimdilerde bende elimden geldiğince yazmaya çalışıyorum :))
Yazalım, güzelleşelim :)
Haklısın,biraz daha zaman ayırmam lazım. Ama o kolaylığa alıştıktan sonra bilgisayarı açmak bile zor geliyordu. Sanırım uzak kaldıkça elim varmadı.
Silahh instagram ve ahh oralar bayıldım*-*
YanıtlaSilEvet İnstagram icat edildi,mertlik bozuldu ben de. Yolun düşerse beklerim canım.
Silne güzel yazmışın bizim buraları. bir gün ben de benim gözümden anlatayım. succulentler ben de
YanıtlaSildolu var. istersen veririm.zaten çok kolay yetişiyor ve yaz kış duran zahmetsiz ama güzel çiçekler.
Evet herkesin bakış açısı farklıdır. Bir de sen doğma büyüme buralısın. Senin anlatımın çok daha farklı olur.
SilBir ara uğrar,kenarından alırım çiçeklerin. Sağol canım.
çok sevindim tamamen iyileştiğine, instagramdan sonra hepimizin durumu aynı oldu, özellikle fotoğraf çekmeyi sevenlerimizin:)) çok güzel bir yerde yaşıyorsun, deniz olan her yerde yaşanabilir bana göre, hem Bursa'ya'da çok yakınmışsın, fırsatın olursa beklerim her zaman:))
YanıtlaSilSen ne şeker bir insansın Aslı. Ne kadar kısa oldu tanışalı ama ilgin ve yazdıkların sıcacık. Bursa ya arada uğruyoruz. Kısmetse bir gün görüşürüz.Çok teşekkür ederim.
SilMerhaba;
YanıtlaSilBence iyi ki oralardan bahsetmişsin, fotoğraflardan hasret giderdim. Ben İzmitliyim:) Ereğli de de yazlığımız var gidip geliyoruz. Karamürsele de çok geliriz senelerdir, değirmendereye de öyle keza. Ereğlideyken karamürsel pazarında annemle gezmeyi pek severim. Güzel yerler oralar. Özlüyor insan her bir detayı uzak olunca. Blog sayfanı yeni keşfettim şimdi biraz dolaşacağım, yazıların ve tariflerin harika görünüyor. Memleketime benden selam söyle..
Kocaman sevgiler ve selamlar benden..
Mutlu kal
Evet çevreden pazara gelen çok oluyor. Bir daha ki gelişinde beklerim.
SilYorumun ve ziyaretin için teşekkürler.
fotoğraflardan anladığım kadarıyla Karamürsel İstanbul'un kalabalığından ve keşmekeşinden sıkılanlar için yaşanılır, huzurlu ve şirin bir yere benziyor...gerçi göç aldığını ve bozulmaya başaladığını söylemişsin ama öyle de güzel anlatmışsın ki insanın gelesi geliyor :))
YanıtlaSilBuranın yerlisinin dışında azımsanamayacak bir nüfus da büyük şehirlerde oturup (özellikle İstanbul) yazları buraya tatile veya kafayı dinlemeye gelen emekliler. Sanayileşme nedeniyle işçi olarak çalışmak için gelen çok insan var. Aslında bu acı bir Türkiye gerçeği. Çevre kirliliği bir yana yeşil alanlarda da azalma oluyor bu nedenle. Ama yine de kalabalık ve gürültülü şehirlerden sonra buranın sakinliği dinlendiriyor insanı. Her zaman beklerim. teşekkürler yorumun için
Silevet blok uzun sure bos kaldi ama senin sagligin hepsinden onemli. iyi olduguna cok sevindik.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Elimden geldiğince boşluğu telafi etmeye çalışırım.
Siliyi olmana çok sevindim. fincandaki o çiçek (adı aklımda kalmadı) müthiş duruyor.
YanıtlaSilEn iyi haber sağlığınızın düzelmesi. Çok geçmiş olsun tekrar. Ne güzel anlatmışsınız Karamürsel'i. En büyük şansınız denizin yanında olmanız. Ben Bodrum'da yaşarken hep bıktım artık denizden yeşillikler, ormanlar görmek istiyorum demiştim. Ama İstanbul'a yerleşince moralim bozuksa kendimi deniz kenarına atıyorum. Dediğiniz gibi küçük yerlerin he avantajları var, hem de dezevantajları. Önemli olan olumlu bakabilmek. Bu güzel post için teşekkürler.
YanıtlaSil:) hep iyi ol :) fotoğraflar şahane sevgilerrrrr
YanıtlaSil