8 Ocak 2015 Perşembe

Biraz Gezelim mi?


Bundan 4 ay önceydi hani " Bir Brüksel seyahati yaptık ama sonra yazarım" demiştim. İşte o seyahati yazmak bugüne kısmetmiş. Çocuklar gibi mazeretler sunmayacağım o oldu,bu oldu yazamadım diye. Elim varmadı. İnstagram aklımı başımdan aldı. Açıkçası bloğu instagram ile aldatıyorum. Ha bugün ha yarın yazarım diye hep erteledim. Neyse fotoğraf çok, siz boşverin beni. Biz biraz gezelim. yolculuk Brüksel. Neden Brüksel? Yazın ameliyat sonrası sıcak yerler yasak olunca aklımıza ilk gelen yerlerden biriydi. Bir nebze daha serin olur diye düşünmüştük. Nitekim de öyleydi. Yarı açık yarı kapalı havası ve hafif bir serinlikle sıkıntı yaşamadan bitirdik tatilimizi. Burada diğer şehirler gibi hikaye, efsane falan yok ama sömestir için söz veremem. Hadi başlayalım o zaman. 
Biz rezervasyonları hep Booking den yapıyoruz ve hiç sıkıntı yaşamadık şimdiye kadar çok şükür. Otel Dominican dı. Merkezde olması,ulaşım araçlarına yakın olması önceliğimizdi. Şöyle söyleyeyim otel muhteşemdi. Tertemiz ve gerçekten merkezi. Hatta lobide beklerken eşime "kesin dedim bir yanlışlık var. Bunlar bizim rezervasyonu tek kişilik yaptılar,şimdi bizden iki katını isteyecekler". O dereceydi yani ama hayır hata yoktu. Şimdi ne kadar diye yazamam. çünkü tatili yapalı çok oldu. Son yazının üstünden geçeli bayaaaaa oldu.Açıkçası hatırlamıyorum. Ama pahallı değildi diyebilirim. 




Ben her gittiğim şehirde bina çekmeyi seviyorum nedense. Sanırım ülkelerin,şehirlerin karakterlerini yansıttığı için. Ve sokak aralarında gezmeyi severim. Hiç kimsenin bilmediği yeni yerler keşfetmek için. O ülkenin vatandaşı tabii ki biliyordur ama turistlerin pek bilmesi mümkün olmuyor böyle küçük ve gizli yerleri. 




Duymuşsunuzdur yada biliyorsunuzdur. Belçika çikolata cenneti. Sanki evler de çikolatadan gibi durmuyorlar mı ? yada ben artık herşeyi çikolataya benzetmeye başladım. 



Ayrıca merkezi kısaca ve fazla yorulmadan üstten üstten görmek istiyorum derseniz ( ki bu bana göre değil) faytonlar belli sürelerde sizleri merkezde gezdiriyor. Yalnız yürürken sık sık arkanızı kontrol edin ki yaklaşan bir fayton olabilir. Ve oradayken sürekli nal sesi duymak beni çok rahatsız etmeye başlamıştı. 


Place de Grand Sablon şehrin önemli meydanlarından biri. Etrafta 16. ve 19. yy lardan kalma evler,dükkanlar var. 




Ayrıca çok yakında antikacı pazarı ve dükkanları ile tabii ki bol miktarda çikolatacı mevcut. 



Buradan tepeye doğru devam ettiğinizde yine bir meydan ile karşılaşıyorsunuz. Ve şehrin bir kısmı ayaklarınızın altında. Dedim ki eşime "aynı biz. Biz de de mutlaka her şehirde meydanlar parklar mutlaka vardır. Adamlar bizden kıskanmışlar."




Ve meydanda kendi kendine dolaşan beyaz güvercinler. 




Biraz ileride Royal Palace yani Kraliyet sarayı var. Bir uğrayayım dedim ama artık burada oturmuyorlarmış. Başka bir saraya taşınmışlar ama burası yazlık olarak kullandıkları bir saray olarak kalmış. Tam karşısında da büyük Brüksel parkı mevcut. 






Ve görülesi yerlerden biri de küçük ama tam olarak bir tasarım harikası olan Petit Sablon parkı. Ortada bir havuz ve etrafında birçok heykelle süslenmiş. 


Diyeceksiniz ki yürü yürü nereye gidiyorsun sen? Ben değil bu kez beni sürükleyen eşim. Güzergah her erkeğin olacağı gibi Autoworld araba fuarı. Aslında bir müze ve sizi tarihte bir gezintiye çıkarıyor. Yaklaşık 400 araç mevcut. Bunların arasında ilk araba,kraliyet ailerine ait olanlar,papanın kullandıkları ve yeni modeller bile mevcut. Sıradan bir fuar olsa bu kadar yolu o halimle çıkamazdım. Metro yok mu tabii ki var. Belçika birçok Avrupa ülkesine hızlı trenle gitme imkanına ve şehrin her bölgesine ulaşımı sağlayan otobüs ve metro ağına sahip ama biz tabanvay tercih edenlerdeniz. Olur da birşey kaçırmayalım diye. Bunu niye şimdi söylüyorum. Bu fuara veya müzeye gitmek için çok büyük bir parkın içinden geçiyorsunuz . Adı biraz enteresan. Parc du Cinguantenaire. Yani 50. yıldönümü parkı aslında. Belçikanın özgürlüğünün 50. yılı anısına yapılmış ve 30 hektarlık çok büyük bir alana sahip. 


İçinde şelale ve gölcükler olan parkın sonunda büyük bir tak var. Ve bu takın kollarından 3 ayrı müzeye ulaşabilirsiniz. Sanat müzesi,ordu müzesi ve bizim hedefimiz olan araba müzesi. 



Şehrin merkez caddelerinden bir tanesi.  



Ve Brüksel in asıl turist akınına uğradığı ve simgesi sayılan Grand Place. Meydan aynı zamanda UNESCO dünya mirası listesinde. Orta Çağ da yapıldığı düşünülüyormuş. Zamanında yiyecek içecek satışı için yapılmış olan meydana çıkan sokakların isimleri de yine yiyecek ve içeceklerden alınmış. Fransa tarafından bombalandıktan sonra da ciddi bir bakımdan geçmiş. Etrafta bir sürü cafe,restaurant,çikolatacı,dantel satan mağazalar mevcut.   

Ha bu arada; Belçika dan alınabilecek şeyler. Dantel( ki muhteşemler)Çikolata ve minyatürler. 








Aşağıda gördüğünüz giriş şehrin en eski yapılarından biri. Tawn Hall. Şu anda belediye binası olarak kullanılıyor. Oldukça yüksek bir kuleye sahip. Aynı zamanda bina uzun sürede ve aralıklarla, farklı zamanlarda yapıldığı için asimetriklikler varmış. Dikkatlice baktım ama ben farketmedim. Ama muhteşem bir bina. Hani birkaç foto önce şehre tepeden baktığımızda bir kule görünüyordu ya. İşte o kule bu kule. Bir de rivayete göre asimetrikliği farkeden mimar kulenin tepesinden atlamış. Ben dedikoduyu sevmem. Söyleyenlerin yalancısıyım. 








Bu çiçekçi her sabah açtı tezgahını. Ben de her sabah ziyarete gittim. Rengarenk çiçekleri kokladım. Nasıl alsam,nasıl götürsem diye çareler aradım. Ama sonunda düşündüm ve oradan buraya çiçek mi gelir hiç dedim. 






Bu meydanda 2 yılda bir yaklaşık 200 metrekarelik bir çiçek halı etkinliği düzenleniyor. Biz göremedik ama siz Ağustos gibi orada olacaksanız internetten kontrol ederek görme şansına sahip olabilirsiniz. Son yapılan halı yanılmıyorsam Türk motifleri taşıyormuş. 
Biraz uzun oldu biliyorum ama daha kısa yazamıyorum ben gezi yazılarını biliyorsunuz. 2. Bölüm de İşeyen çocuk heykeli ve masal şehir Brügge var. 
Söz! Sonra ki post geç olmayacak. 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...