30 Mayıs 2012 Çarşamba

Çiçekler

Siz de benim gibi misiniz? Hani şu evin her odasında,kurduğu her masada,salonda,camın önünde,büyük küçük,çiçekli çiçeksiz her türlü bitkiden hoşlanan. Açan her yeni çiçeği mutlulukla karşılayan,selamlayan,onunla konuşan.Sokakta ki çiçekçinin önünden geçerken kokuları iyice içine çekmek için adımlarını yavaşlatan...Ben işte böyle biriyim. Ama benim annem de,teyzem de böyledir. Demek ki genlerle yada cinsiyetle ilgili birşey bu. Teyzemin bahçesinin her karışı bildim bileli çiçekler,bitkilerle doludur. Bunların yanında ördekler,civcivler. Yakın oturduğumuz dönemde onun sayesinde hayvanlarla tanışmış ,hayvan sevgimiz belki de onun sayesinde oluşmuştu. Annem de çiçekleri çok sever. Yapması da ,gerçeği de. Her türlüsü evinde vardır. Onlara gittiğim zaman sabah erken fısıltılar,tıkırtılar,mırıltılar duyarım. Bilirim ki benim minik kuşum gözünü açar açmaz çiçeklerinin başına gitmiş,onlarla sohbet etmektedir. Sanırım çiçekler hallerinden memnun ki onlar da açtıkça açıyorlar. Ben de ihmal ettiğim bitkilerimi tatilde  güzel bir bakımdan geçirmeyi planlıyorum. Henüz soframda canlı çiçeğe fazla yer veremesem de bahçeye dikeceğim çiçekler konusunda bilgi ve görseller ararken bulduğum bu fotoğrafları sizlerle paylaşmayı istedim. Çiçekler kadar sunumları da çok hoş olmuş. Şişeler,kavanozlar,süzgeçler,eski çaydanlıklar hatta kek kalıpları vazo görevi görmüş. 














Görseller:Thelittlecorner

29 Mayıs 2012 Salı

Üzümlü Mayalı Kek


Dedim ya dün yaptım da yaptım diye. Mutfak ta biraz fazla uzun kalmışım. Akşam oturunca ayaklarımın ağrısından sonra fark ettim. Yine de mutluydum ama. Kendime,sevdiğim şeyleri yapmaya zaman ayırabildiğim için. Neyse ikinci tarif Üzümlü, mayalı kek. Bu kek aslında daha çok çörek havasında. mayalı olan tüm lezzetler gibi taze tüketilince tadına varıyorsunuz. Üzüm olmazsa olmaz değil ama hoş bir lezzet veriyor içinde. Güzel,lezzetli bir çörek oluyor. Asıl mahlepinde etkisi ile fırından gelen kokular, insanı  mutlu ediyor. Tarifte verilen un miktarı çok az geldiği için ben fazladan un ekliyorum. Aksi taktirde hamur toparlanmıyor. 

Üzümlü Mayalı Kek

2 su bardağı un ( ben 2/3 su bardağı kadar ekledim.) Bardağınızın büyüklüğüne göre yavaş yavaş ekleyin ki hamur sertleşmesin. Sonra çok kuru bir hamur olur. 
1 su bardağı süt
1 tatlı kaşığı zeytinyağ
2 çay kaşığı kuru maya
2 yemek kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı mahlep
yarım su bardağı kuru üzüm( ben kuş üzümü kullandım)
bir tutam tuz

Kuru üzüm dışında ki tüm malzemeyi birbirine yedirip yumuşak bir hamur hazırlayın. Ortasına kuru üzümleri koyun ve 10-15 dakika daha yoğurun. Üzerini kapatıp ılık bir yerde 1 saat dinlendirin. 



Mayalandıktan sonra hamur küçük kek kalıplarında pişiriliyor. Ben bu kalıplardan Esse den almıştım. Muffin kalıplarından daha büyük kalıplar. Kullanırsanız bunlarla 6 adet kek çıkıyor. Ama ben iki ölçü yaparak normal teflon kek kalıbında pişirdim. 

Hamuru yağlanmış kek kalıbına koyun ve 30 derece fırında tekrar mayalanması için yarım saat kabarana kadar bekleyin. Fırının ayarını 180 dereceye getirip 30-40 dakika üzeri pembeleşene kadar pişirin. 





Bu kekin hamuru hazırlama kısmı oldukça kolay. Tek yapmanız gereken mayalandırma. Beklemek zor oluyor. Ama sonuç bu beklemeye değer. İsterseniz kahvaltıda tereyağ ve reçelle servis edebilirsiniz. Ben yazın üzerine bal gezdirerek meyve salataları ile servis etmeyi seviyorum. Kıyaslamanız için kullandığım normal kek kalıbı ile yapılmış ve bir adet de tarif de anlatılan küçük kalıpla yapılmış olan kekin fotoğrafını birlikte kullandım. 

Afiyet olsun.  





Tarif: Yap+Ye=Mutlu Ol Aydan Üstkanat

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Mutfak Mesaisi


Yoğun geçen haftasonunun ardından bugün 3 e kadar evdeydim. Akşam üstü yılın son etkinliği için görev başındaydım. Evde geçirdiğim saatler  benim için bulunmaz bir nimetti. Aheste yapılan bir kahvaltının ardından (Annem bunu okursa çok kızacak çünkü ona bu süreyi dinlenerek geçireceğimi söylemiştim) evde ki tüm saatler boyunca mutfaktan çıkmadım ve aklımdaki tarifleri uyguladım. O kadar özlemişim ki bunu. Arada yaşanan fırtınanın neden olduğu sorunlar için yapılan uzun ve yoğun bir telefon zinciri bile bana engel olamadı. 
Yaptığım ilk lezzet Foccacia. Bir İtalyan ekmeği. Bu ekmeğin üstünü çeşitli malzemelerle süsleyebilirsiniz. Bir çeşit bizim Ramazan pidesi gibidir. Ben üzerine sürülen bol sızma zeytinyağı ve deniztuzu ile lezzetini çok seviyorum. Üzümlüsü nün de yapıldığını gördüm ama ben tatlısını denemedim. İsterseniz kıyılmış sarımsak,kurutulmuş domates,soğan halkaları,taze adaçayı,zeytin dilimleri,parmesan rendesi,ızgara patlıcan veya kabak dilimleri ile üzerini süsleyebilirsiniz. 


Gelelim tarife: 
2,5-3 su bardağı un
1 su bardağı su
1 yemek kaşığı zeytinyağı
1 çay kaşığı kuru maya
karabiber,biberiye
1 çay kaşığı şeker
1 çay kaşığı tuz

Un ,su,zeytinyağı,tuz,maya ve şekeri iyice yoğurup yumuşak bir hamur elde edin. Bu aşamada kullandığınız bardağın boyutlarına göre kıvamı ayarlayın. 2,5 su bardağı un dan sonra unu yavaş yavaş ekleyin ve ele yapışmayan yumuşak bir hamur kıvamına getirin. Ilık bir yerde 1 saat mayalandırın.  Elinizle şekil verip yağlı kağıt serili bir tepsiye alın. Üzerine zeytinyağ sürüp parmak ucunuzla bastırarak delikler açın. Biraz taze karabiber ,deniz tuzu ve peynir rendesi gezdirip biberiye serpiştirin. Ben evde olan orta sertlikte yağlı bir peynirden az miktarda elimle ufaladım. 230 derece de ısıtılmış fırında tepsiye bir kase su koyun ve yaklaşık 20 dakika üzeri pembeleşene kadar pişirin. Fırından çok uzaklaşmadan kızarmasını aralıklarla kontrol edin. Afiyet olsun. 


Ben bugün sebze yemeklerinin yanında ekmek olarak kullandım. Arasını kesip farklı malzemelerle sandviç olarak da tüketebilirsiniz. 



Tarifin orjinali: Yap+Ye=Mutlu Ol Aydan Üstkanat

25 Mayıs 2012 Cuma

Tatlı Cuma


İnternette gezinirken bulduğum bu evlerin fotoğrafları bana  masallarda ki evleri hatırlattı. Sanki kapısı açılıp bir kahraman  çıkıverecekmiş gibi. 
















Herkese rüya gibi bir haftasonu diliyorum. 



Görsel: sweetmontana,tinywhitedaisies

24 Mayıs 2012 Perşembe

......................


Bu şiir için başlık atmıyorum,atamıyorum. Ne yazsam basit kalacak.   


Bilmelisin ki… Bilmelisin ki …
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.

Bilmelisin ki …
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa,
anlam yükü o kadar azalır.

Bilmelisin ki …
Karsındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında
çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Bilmelisin ki …
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Bilmelisin ki …
Tecrübenin kaç yasgünü partisi yaşadığınızla ilgisi
yok,
ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Bilmelisin ki …
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi,sevgi ve güven
öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil

Bilmelisin ki …
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da
ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.

Bilmelisin ki …
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Bilmelisin ki …
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin
için dönmesini durdurmuyor.

Bilmelisin ki …
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz

Bilmelisin ki …
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini
sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri
anlamına gelmez.

Bilmelisin ki …
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Bilmelisin ki …
sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar
sürüyor.

Can YÜCEL



Görsel:sweetmontana

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Dilek Ağacım


Geçen yaz Çeşme Marina da görmüştüm bu şirin dilek ağaçlarından. Onların ki tabii ki daha büyük ve ihtişamlı idi. İlk görüşte aşk denir ya.. İşte öyle sevdim ben onları. O zamandan beri hiç aklımdan çıkmadılar. Koymuştum kafaya. Onların ki kırmızılı,pembeli,yeşilli. Bizim evde batar da batar benim gözüme. Her yer beyaz. O zaman dilek ağacımda beyaz olmalı dedim kafamda. Aralara biraz kırmızı. Belki birkaç nazar boncuğu. 
Dilek dilemek için falan değil haaaa. Derdim sadece sevimli yada bana öyle gelen görünüşleri. Bir parça bezle dilek tutan biri olmadım hiçbir zaman . İnanmam ben öyle şeylere.  



Geçenlerde bir yazımda bahsetmiştim bahçeye kuru dal toplamaya gittim diye. Ağaca zarar vermeden gözüme kestirdiklerimi aldım. Eve getirdim. Evirdim,çevirdim. Hiçbiri tam istediğim gibi değil. Bizim duvarlar da biraz nane. Yalıtım nedeni ile üç metre çivi lazım neredeyse. Yapıştırmak en kolayı. Bir de maymun iştahlıyım ya. Yarın bir gün sıkılırsam söküp atabileyim diye. Ben iki dalı aldım,alta alta tutup bir güzel bantladım. Evde ki dağ gibi kumaşlardan beğendiklerimi katlayıp bir parmak kalınlığında şeritler kestim. Başladım bağlamaya. Bildiğiniz bir kat düğüm atıyorum. 





Planım akşama en geç sabaha bitirip asmak. Nerede...? meğerse en zor kısmı bunları bağlamakmış. Ağacın gövdesi görünmeyecek şekilde sık sık bağlıyorsunuz. Oflaya poflaya,"ben nereden başladım buna" diye diye o günden beri yaklaşık bir hafta gittim geldim bağladım. Dilek ağacım bitti ama ben de bittim. Aralardan iplerle boncuklar sarkıttım. Arkasına elektirikçilerde satılan kablo bağlayıcılardan taktım ve duvara gelen kısmına güçlü bir bant yapıştırdım. Dilek ağacım balkonda ki yerine nihayet geçti ama benim hayalimde ki gibi durmadı. Sonra düşündüm. Yaşadığım bu sakin mi sakin kasaba da böyle bir şey yapacak benim gibi deli biri varmıdır diye. Cevabı ben biliyorum ama en azından yaptım ,içimde kalmadı. 




Şimdi gidip gelip bakıyorum da bağlarken ki halim aklıma geliyor,gülüyorum. İşte Deli Kızın Çeyizi








22 Mayıs 2012 Salı

Boyadım,kestim,yapıştırdım


Bu kutular yıllar önce Hepsiburada dan aldığım bitki sabunlarının kutusuydu. Sabunlar çok güzeldi,kutunun içinde olması ayrıca güzeldi. O zamandan beri kutuları değişik amaçlar için kullandım. Ama tam yerlerini bulamadılar. Boyamak da hep ,aklımın bir yerindeydi. Kısmet bugüneymiş. İlk iş içine ne koyulacağına karar vermekti Sonra da ona uygun peçeteler seçtim. Kutu ham ahşaptı. Önce alttan ahşabın kendi renginin de yansıması için beyaz boya ile sadece bir kat boyadım.   



Süslemede Tepe Home da bulduğum kek,pasta,çay desenli peçeteyi kullanmaya karar verdim. Resimlerin etrafından dikkatlice kesip üç kat olan peçetenin iki beyaz katını nazikçe çıkarıp renkli kısmı ayırdım. Kutu üzerinde resimlerin yerlerini planlayıp, yapıştırmayı istediğim yere ince bir kat sulandırılmış beyaz tutkalı sürdüm. Peçeteyi yavaşça bir uçtan başlayarak yapıştırıp bir kat da üstten fırça ile tutkal sürdüm. Kuruyunca tutkal şeffaflaşıyor ve belli olmuyor. 



Kuruduktan sonra vernik ile bir kat boyanarak boyanın kalıcı olması sağlanıyor. Ben bu kutuyu kabartma tozları ve maya paketlerini muhafaza etmek için kullanmayı planladım. Zira hamur işi bizde sık yapıldığı için elimin altında olmasını, dolapta kolayca bulabilmeyi istiyorum. Çoğu zaman bu paketler dolapta bir şeylerin arkasına düşüyor,açık paketler fark edilmeyip yeni paket açılıyor. Bazen de bittiğini fark edemiyorum.  Bu şekilde en azından ne kadar kaldığını daha rahat görebilirim. 



Diğer kutu da beyaza boyandı ve beklemede. Görev yerine karar vermeye çalışıyorum. Ona göre bir süsleme yapılacak çünkü. Şu aralar favorim kuşlu peçetelerim . Belki diğer kutuyu da kuşlarla süslerim. 








21 Mayıs 2012 Pazartesi

Yatak Odalarında Dekorasyon


İnsan yaşamının ortalama üçte birinin uykuda geçtiği söyleniyor. Uyurken gün içinde yaşadıklarımız,öğrendiklerimizin ayıklanıp depolandığı.beynimizin bir sonra ki güne kendini hazırladığı bu süre çok önemli. Yetişkin bir insanın günlük uyku gereksiniminin 7-8 saatmiş. Peki neden ben hafta içi, bir türlü o yataktan kalkarken  Charlie nin Melekleri ndeki Cameron Diaz ın uyanma sahnesi gibi bir sahneyi hiç yaşayamıyorum. Hatta bazı insanların üç saatlik uykuyla bile sağlıklı bir gün geçirebildiklerini okumuştum. Ben de bir süre sonra algı,el-göz koordinasyonu  sırasıyla da işitme,duyma fonksiyonları gider.  Çok araştırdım karamsar insanlar daha çok uyku uyuyorlarmış. Öyle büyük bir karamsarlık halim yoktur ama ...Şöyle rahat bir yatak,sessiz ve karanlık bir oda ve Zzzzzzzz. Eskiden uykuya geçme konusunda bu kadar hassas değildim. Yaşlandıkça şartlarım çoğalıyor. Işık varsa,ses varsa,yerimi yadırgarsam ,yastığım çok kabarık veya ince ise uyuyamam. Bir de bu aralar nereye gidersem yanımdan ayıramadığım uyku maskelerim var. Çocukların emzikleri gibi ben de onlarsız yapamıyorum. Neyse bu konu daha çok uzar.
Bugün biraz yatak odası dekorasyonlarına bakarken dosyaladığım resimlerin çoğunun gene kendi zevkime göre olduğunu fark ettim. Onlardan bir demet yaptım sizlere. Dedim ya kendime göre nefes alınabilecek kadar yalın,sade,ferah ve yaşanmışlık olan odalar. Biraz eski biraz yeni,biraz keten,bol pamuk ve gerçek ahşap,örtüler mutlaka el işi. Ama mutlaka bir yerlerde boncuk,çiçek,havalı bir avize,renkli bir yastık....
Herkese iyi uykular.......Şşşşşşşşşşşş  

























Görseller:petitevanou,sweetmontana

19 Mayıs 2012 Cumartesi

" Bir Dost"



Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
 "Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
"Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı...
Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları,
...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...
Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi...
Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş...
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...
* * *

Böyle bir dostum var benim.
Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim.




Can DÜNDAR ın "Bir Dost" isimli yazısından alıntıdır. 
Görsel:tinywhitedaisies 






18 Mayıs 2012 Cuma

17 Mayıs 2012 Perşembe

Ispanaklı Milföy Börek


Dün gece aşka gelip geç saatte yeni bir kek ve börek denedim. İkisi de beklediğimden çok daha lezzetli oldular. Kekin üzerinde küçük oynamalar yapmayı düşünüyorum ve sunum konusunda planlarım var. O yüzden biraz beklemede ama lezzet süper. 
Tarifinin orjinali Lezzet fakat ben kendi damak tadımıza göre malzemelerde farklılıklar yaptım. O kadar beğenildi ki kısa süre sonra börekten geriye çok küçük bir parça kalmıştı. Bir daha ki sefere kısa bir süre pişirip bütün halde buzluğa atmayı,servis yapacağım zaman kalan pişirmeyi tamamlayıp sıcak sunmayı düşünüyorum. Ani gelen misafirlerime veya evde atıştırmalık olarak çayın yanına dondurucuda bir şeyler bulundurmayı severim. Bu böreği de belki o şekilde hazırda tutabilirim. Tabii deneyip lezzetinde bir farklılık olmadığını görürsem. 



Gerekli malzeme
500 gram dikdörtgen milföy hamuru
500 gram ıspanak (ayıklanıp,yıkanmış)
100 gram lor peyniri
1 yemek kaşığı ufalanmış beyaz peynir
1 yumurta
tuz,karabiber

Ayıklanmış ıspanakları kaynayan suya atıp 5-6 dakika pişirin. Sudan alıp iyice suyunu sıkarak ,doğrayıp soğumaya bırakın. Lor,beyaz peynir,tuz,karabiber,yumurtayı iyice karıştırın. Ispanakları da içine ekleyip harcı birbirine karıştırın. Dikdörtgen milföy hamurlarını uzunlamasına ortadan ikiye kesp elinizle biraz çekerek enine genişletin ve harçtan içine uzun şeritler halinde paylaştırın. Uzun şeritler halinde sarın. Kat yerleri altta kalacak şekilde yağlı kağıt serili tepsiye sarmal şekilde yerleştirin. Üzerine çırpılmış yumurta sürerek 200 dereceye ısınmış fırında 25-30 dakika kızarana kadar pişirin. İstenirse üzerine haşhaş tohumu,çörekotu veya susam serpilebilir. Sıcak servis yapın.
 Afiyet olsun. 

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Atıştırmalık ve İlk Kiraz



KREP İÇİN

1,5 su bardağı un
1 su bardağı süt
1 yumurta
1 çay kaşığı pudra şekeri
1 yemek kaşığı zeytinyağ
Bir tutam tuz

İÇİ İÇİN 

2 patates
3 diş sarımsak
1/2 çay bardağı kaşar peyniri
kekik,maydanoz,tuz
mercan köşk,biberiye

Patatesleri haşlayıp rendeleyin. Kıyılmış sarımsak ve baharatları ekleyin.
Krep için tüm malzemeleri iyice karıştırın. Yapışmaz yüzeyli bir tavada çok az zeytinyağ ile küçük bir kepçe hamur karışımından döküp eşit dağılması için tavayı hafifçe sallayın. Hamurun üzeri göz göz olana dek pişirin ve arkasını çevirin. Tüm hamuru aynı şekilde pişirin.
Patates ve taze otlu iç harcı kreplerin üzerine paylaştırın. Kreplerin karşılıklı iki ucunu harcın üzerine kapatın. Taze otlarla süsleyip sıcak servis yapın.
Afiyet olsun.



Yapmayı düşündüğüm bir proje için ağaç dalına ihtiyacım vardı. O nedenle akşam saatlerinde bizim bahçeye doğru yollandım. Gözüm bizim emektar kirazın kurumuş dallarında gezindi. O kadar yaşlı ve bakımsız ki ....Yıllar boyunca sahipleri bahçe ile ilgilenmemiş, yani bizden değil. Arada bazı dalları kurumuştu. Kafamdakine en uygun dalı bulabilmek ve ağaca zarar vermemek için uzun zaman harcadım. Ben işimi görebilecek türde olanları kırıp alırken gözüm yaprakların arasındaki kirazlara takıldı. Olmamıştır diye düşündüm. Zira haftasonu ilk gördüğümde Aaaaaaa kirazlar olmuş diyerek atlamış ve bir kaç saniyede üç beş kiraz yemiştim. Meğerse daha olgunlaşması gerekiyormuş çünkü tadı erik gibiydi. Bu kez o nedenle temkinliydim. Önce en kırmızısından bir tane seçtim. Mmmmmm tatlı. Sonra bir tane daha ??????? Bir tane,bir tane daha. Evet olmuşlar. Bu arada bir avuç toplamışım hala da toplamaya devam ediyorum. Üzerimdeki hırkanın ucunu kaldırarak doldurabildiğim kadar doldurdum. O anda kendimi çocuk gibi hissettim. Hani evde önüne her türlü yemeği koyarsınız da burun kıvırır,sonra başkasının yanında bunu da bunu da diye tutturur. Sanki hiç yememiş gibi. Benim halimde aynen öyleydi işte. Belki daha sonra kirazlı tarifler paylaşırım sizlerle. Belki.......


Tarifin orjinali:Lezzet




Bir Masalla Geri Dönüş





Jorge Luis Borges'in derledigi Babil kitaplığında Papini'nin "Ödenmeyen Gün" adlı bir öyküsü vardır. Güzel bir prensesin başından geçenleri anlatır: 


22 yaşındayken bu prensese bir beyefendi sürpriz bir teklifle gelir. Hasta kızı için gençlik yılları aradığını söyler ve "Bana gençliginizden bir yıl ödünç verirseniz, ömrünüz sona ermeden onu gün gün size geri ödeyecegim" der.

Prenses henüz o kadar gençtir ki, cömertçe gözden çıkarır bir yılı; ödünç verir beyefendiye... 23 yerine 24 yasina basar o yıl yaşgününde... Yıllar yılı hatırlamaz verdiği borcu... Ancak ne zaman ki 40 yaşını aşar ve o dillere destan güzelliği bozulmaya yüz tutar; arar beyefendiyi ve 365 günlük alacağını tek tek tahsil etmeye başlar. Özellikle balo günleri, bütün çizgileri yok olmuş bir yüzle ve körpe bir bedenle girer salonlara... Gece odasına sızmayı başaran aşıklari, gece yarısından sonra yüzünün nasıl kırıştığını hayretle gözlerler... Her gençleşmenin ardından uyanış anı daha acı verici olur. Çünkü yaşı ilerledikçe, o hali ile 23 yaşı arasındaki fark daha da açılır. Fark açıldıkça "bir gün, bir saat, bir an olsun" gençlik aşısını tatmak daha güzel gelir.

Ancak sayılı gün çabuk geçer. Kalan günlerini hoyratça harcayan prenses, geri isteyebilecegi sadece bir günü kaldığını fark eder: "Bir günlük ışık, sonra sonsuza dek karanlik..."
Bir sevgilinin gözlerinin içine bakabilmek için o tek günü özenle saklar. Bu son yasam parasını harcamak için çılgınca bir istek duysa da kıyamaz bir türlü...

Nihayet evine gelip, öyküsünü dinleyen ve dizlerine kapanarak gençliğinin son gününü kendisiyle geçirmesi için yalvaran bir adamın teklifini kabul eder.

"O gün" geldiginde adam, en şık elbisesi ve titreyen yüreğiyle açar bahçe kapısını... Kadının villasına girer, iki kişilik hazırlanmış masada mumların yandığını görür. Bir süre bekledikten sonra meraklanıp prensesin kapısını tıklatır. Yanıt gelmeyince açıp girer. Dört bir yana savrulmuş görkemli giysilerle dolu odada prenses aynanın karşısında bir kanepeye uzanmıştır. Yüzü bembeyazdır. Gençliğinin dönmesini beklerken son nefesini vermiştir prenses... Adam bu ani ölümün nedenini yerde buldugu mektupta okur. Satırlar, borçlu beyefendiye aittir:

"Soylu prenses!.. Size borçlu olduğum son gençlik gününü geri veremeyeceğim için çok üzgünüm. (..) En derin bağlılığımla..."

Sweetmontana




12 Mayıs 2012 Cumartesi

Anladım


ANLADIM


Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ”git” dediğimde anladım..
Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman
olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…

Can YÜCEL



Görsel:Sweetmontana


9 Mayıs 2012 Çarşamba

Kelebekler


Baktım ,baktım olacak gibi değil. Koydum bir kere kafaya. Kelebek yapıp duvarlara yapıştıracağım. Ama nereye. Hangi malzeme ile. Hadi oldu. İz bırakmayacak bir yapıştırıcı kullanmak lazım. Ben maymun iştahlıyımdır. Yarın bugün sıkılırsam söktüğümde o kelebeklerin izleri gözümü tırmalamamalı. Çeşit çeşit kağıttan desemde inanmayın buralarda pek çeşit yok. Ama ben bayağı beyin fırtınası yaptım. Neyse renkli A4 leri kullanmaya karar verdim. Neyle yapıştırsam? Sakız prittler en uygunu olur. Sök tak. Ordan al buraya koy. Leke falan yok. Tam benlik. Nereye? Duvarlara baka baka odaları gezdim. En sonunda yatak odasının başucu duvarı olur dedim. Kalıp çıkardım,tek tek kestim. Tablosunu seyreden ressamlar gibi bir yapıştırdım iki baktım. Üç yapıştırdım beş baktım. Yani yapıştırması tüm süreçten daha uzun sürdü. Ama beğendim. Gittim geldim seyrettim. Sıkılıp yerinden çıkarana kadar orada olmalarından mutlu olacağım. 


















Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...