26 Nisan 2013 Cuma

Tatlı Cuma



"Hayat siz planlar yaparken basınıza gelenlerdir" demiş John Lennon. Benim bu hafta sonumda aynen öyle oldu. Ben güzel bir tatil planlarken okulumuzun idaresi Pazar gunüne bir öğretmenler toplantısı ayarlamış. Yani Pazar günümü çalışarak geçireceğim gibi görünüyor ama ben size toz pembe bir haftasonu diliyorum.










Görsel:thelittlecorner

24 Nisan 2013 Çarşamba

Her Telden



Yıllar yıllar önce Mc Donald s ın Ankara Kızılay da açtığı ilk şubeyi hatırlıyorum. Öylesine kalabalıktı ki. Herkes merakla ne sipariş edeceğini düşünür bir hevesle gelen hamburgerin tadına bakardı. O zamanlar da aman aman hamburger seven bir insan olmadım. Yada üniversite zamanında zaten kantinlerde bol miktarda ekmek arası birşeyler tükettiğimizden sanırım bize pek çekici gelmemişti . Kötü olduğunu söylemiyorum ama umduğumuzdan fazlası değildi belki de. 
Birçoğunuz duymuşsunuzdur. Bir süredir Slow food ( Ağır Yemek)  hareketi tüm dünyayı sarmış durumda. Aslında Bu fast food zinciri işletmeler bu yeni hareketin başlamasına sebep olmuşlar.

Şöyle de bir sembolleri var. 



Bu fast food akımının başlamasıyla tüm dünyada hızlı, kolay ve paket yiyeceklere yöneldi. Aslında zengin ülke mutfaklarının ve kültürlerinin birbirinden etkilendiği dünyamızda tek düze bir beslenme alışkanlığı sardı bizi. Yöresel birçok yemeğin artık yapılmaması  bu lezzetlerin unutulmasına ve yok olmasına neden oldu. 
Ben bu "Ağır Yemek" hareketini ilk olarak tatil için Alaçatı ya gittiğimde ve internette birkaç yemek bloğunda görmüş ve okumuştum. 1986 yılında İtalya da başladığını biraz araştırınca öğrendim. Bir dönem kendimizi kaptırdığımız bu hızlı yemek alışkanlığından sonra evde ekmeğini artık kendisi yapanlar,organik pazarları araştırıp gidenler,yöre yöre gezerek farklı tatlar arayanlar,çeşit çeşit yemek kitapları,yemek programları  ve birçok yemek bloğu bu işi daha yaygın hale getirmeye başlamadı mı ? 
Birçok yabancı bizim sık sık kebap,döner ve baklava yediğimizi sansa da aslında her ülke gibi farklı yörelerde farklı lezzetlerle karşılaşıyoruz." Ağır Yemek" hareketi de her ülkenin yöresel tatlarını kullanarak, yemek yemeyi  ağırdan almak,ve bir hamburgeri bile yerel malzeme ile lezzetli ve itinayla yapmak demekmiş. 
Yani aslında sevdiklerimiz için özenerek yemek yapmamızla,gittiğimiz yerlerden aldığımız yöresel yiyeceklerle,pazardan yaptığımız alışverişle aslında hepimiz birer "Ağır Yemek " çiymişiz. 

Bu konuyu " Ağır Yemek " hareketinin kurucusu Carlo Petrini nin bir sözü ile bitireyim. 
"Bir peynir çeşidi,16. yüzyıldan kalma bir bina kadar değerlidir. "

Bir peynir sever olarak aynen katılıyorum. 

Aşağıda ki resimlerin anlattıklarınla ne ilgisi var demeyin. Okuyanlar bilir ben bazen daldan dala atlamayı severim. Bir süredir kendimi kumaş boyamaya vermiştim. Çok büyük şeyler değil. Önce küçük baskılarla başladım. Bu ilk denememdi. Biraz kumaş boyası ve sünger baskı ile oldukça kolay. Kırmızılar ve yaz için mavi tonları kullanmak istedim ama benim boyaları aldığım yerde maalesef istediğim renkler yoktu. O nedenle ilk deneme mecburen de olsa yağ yeşili ile oldu. 




 Boyaların tüpte ve şişede olanları var. Boyayı uyguladıktan sonra kumaşı tersten ütülüyorsunuz ve boya sabitleniyor. Yıkama sonrası boyada veya renklerde herhangi bir deformasyon yok. İlk boyadığınızdaki gibi. 




Boyama ve biraz da çiçeklerimin saksılarını değiştirme işi ile uğraştıktan sonra yorgunluk ve midemde ki acıkma hissinden sonra bol yeşillikli ,rende peynir ve üzerine, ızgara hindi dilimleri ile servis ettiğim salatam " Ağır Yemek "hareketine uygun oldu sanırım. 







Kaynak:Elif Savaş Felsen (Peynir Gemisi)





22 Nisan 2013 Pazartesi

Anılar,anılar....


Hani sokaklara meyve yada çiçek isimleri verirler ya çok severim ben öyle isimleri. Toplayıp tüm pılımı pırtımı taşınasım gelir. Ihlamur sokak,yıldız çiçeği sokak,fıstık ağacı sokak mesela. Nasıl sevimli gelir kulağa. 
Nerede oturuyorsunuz?
 "Fıstık ağacı sokağında". 
Çocukluğumdan beri çizgi film seyretmeyi çok severim. Bu yaşa geldim hala denk geldiğimde seyrettiğim bazı çizgi filmler vardır. Yada animasyon filmler. Çok keyiflidir izlemesi bana göre. Hele ki çocukluğumdan kalma bazı karakterlere rastlarsam ( Ki bu zor. Zira çok uzun zaman geçti üstünden ) yüzümde ki gülümsemeye engel olamam. Anılarıma düşkünüm ben. Hatırası olan eşyalara. İmkanım olsa çok eski bir evde oturmak isterdim. Şöyle ahşap,bahçeli,eski tip kapılar. Tabii evde kötü bir olay falan yaşanmış olamamalı. Hani masalın sonunda denir ya !
"Herkes sonsuza kadar mutlu yaşadı " diye.  
Annemin eski porselenleri,tabaklar,kaneviçeler, ve daha bir sürü şey. Hepsini topladım geldim evime. Hala her gidişimde eski örtüleri,el işlerini,yemenileri açar bakarız annemle. Bakarken de anılardan bahsederiz. Gittiğim yerlerde de özellikle arar bulurum antikacıları. Alabildiğimi alırım. Ama bazısı da çok pahallı oluyor ama neyse. 
Daha fazla konuyu dallandırmadan esas konumuza geleyim. Annemin eskiden bol bol dikiş diktiğinden bahsetmiştim. Bu dikiş makinesi evimizde hep önemli bir yere sahipti. Tüm gençliğim boyunca o makineden ,evde ki o çıkır çıkır sesten pek hazzettiğimi sanmıyorum ama annem artık dikiş dikmeyi bıraksa da bu makine uzun yıllar boyunca eski bir dost gibi evde her zaman ki yerini korudu. Annem artık onu gözden çıkarıp depoya indirmeye kalkınca eve getirmeye karar verdim. Tabii her zaman ki gibi aynı sorular benim kafamın içinde dönmeye başladı. 
"Ne yapacaksın bunu" "Ne işine yarar" "hani evi ıvır zıvırla doldurmayacaktın?" 
Ve bizim emektar dikiş makinesi arka balkonumda bekledi,bekledi,bekledi... Ta ki bu hafta sonu üzerine doğal ahşap plaka kestirip,monte edene dek. Birkaç gün de bu şekilde bekledi. Kendine oda bulmak için. Veeee bu akşam onu salonda kapının girişinde servis masası olarak kullanmaya karar verdim. 
Dikiş geçmişi olanlar bilir bu makineyi. Üzerinde koyu renk büyük bir ahşap ,iki çekmeceli plaka vardır. Bu plakalardan bir kaldırılıp dikiş diken makine yukarıya kaldırılır ve plaka kapatılır. Altta ki pedal ile de makine çalıştırılır. Makine kısmı hala duruyor. Onu güzelce sarıp sarmaladım. Ahşap plaka çok yıprandığı için kullanılamazdı,onu attım. Kalan metal iskelet üzerine de ebatlarına uygun ham ahşap kestirdim. Ve eşim vidalarla alttan sabitledi. 





Salon beyaz olduğu için sarıya çalan ahşabın rengi beni biraz rahatsız etti. Ama tamamen beyaz olmasını da istemedim. Önce İkea dan aldığım ahşap yağını üzerine bir kat sürdüm. Ve beyaz ahşap boyasını hafifçe sulandırarak ince bir tabaka halinde kuruyan yağlı yüzeye uyguladım. Bir gece kurumaya bıraktıktan sonra da ertesi gün bazı yerlerini zımparalayarak alttaki ahşabın dalgasının ve budaklarının ortaya çıkmasını sağladım. Ve son kat olarak mat ahşap verniği ile yüzeyi vernikledim. 
Yemeğimi yerken hala kulağımda sanki o makinenin sesini duyuyorum ve sandalyesinde oturup,makineye doğru eğilip dikiş dikmeye çalışan annemi görüyorum. 
İşte ben bu yüzden ambalajında çıkarılmış ahşap veya boya kokan bir mobilyadansa her baktığında size hayaller kurduran veya anılarınızı canlandıran eski eşyaları daha çok seviyorum. 










Akşam yemeği için tatlı niyetine yaptığım Pekmezli Fırında Armutlarda servis sehpasında yer alan ilk yiyecek oldu. Meyveli tatlılar oldukça hafif oldukları için yemek sonrası favorilerimden. 

PEKMEZLİ FIRINDA ARMUT

MALZEMELER
4 adet armut
10 adet karanfil
2 çubuk tarçın
2 yemek kaşığı pekmez
50 gr toz şeker yeterli geliyor. Çok tatlı seviyorsanız daha fazla kullanabilirsiniz. 
Safran ( çay kaşığının ucu ile) 




Armutların sapını bırakarak bütün halinde soyun. Fırın kabına dizin. Karanfil,tarçın,safran ve şekeri bir kaba alın. 150 ml suyu ve pekmezi baharatların üzerine gezdirerek kaşıkla karıştırın. Baharatlı karışımı armutların üzerine döküp önceden 200 dereceye ısıtılmış fırında armutların sapları yanmasın diye alüminyum folyo ile sardıktan sonra 25-30 dakika armutlar yumuşayana dek pişirin. Arada armutların suyundan kaşıkla alıp meyvelerin üzerine gezdirin. Servis tabağına alın ve sosundan üzerine gezdirerek ılık servis yapın. 

Afiyet olsun. 






19 Nisan 2013 Cuma

Rüya Gibi Gelinlikler ve Tatlı Cuma





























    Kaynak:Pinterest,RosaClara,burnettboard


Herkese mutlu bir haftasonu diliyorum. 



18 Nisan 2013 Perşembe

Hazırlıklar Başlasın...


Havalar bir türlü ısınmasa da yaz yaklaşıyor. Bu ne demek. Düğünler,nişanlar,hazırlıklar,çeyizler,eşya seçimi,gelinlik provaları,planlar,planlar ve planlar. Yardımcı olabilecek birkaç düğün teması ile karşılaşınca paylaşmanın faydalı olabileceğini düşündüm. İlki çok ilgimi çekti. Kitapseverler için kitap temalı bir düğün. 







Romantik ve pastel severler için...










Lila ve mor severlere ...





















Maviş Maviş...




Kaynak:burnettsboard










16 Nisan 2013 Salı

Yemek Mutluluk mu?


Bir köşe yazısında okumuştum. Mustafa Kemal Atatürk ün en sevdiği yemek, kendisinin yağlı fasulye dediği etsiz kuru fasulye yemeği ve pilavmış. Ve gecenin bir yarısı karnı acıktı mı, peynirli omlet istermiş. Ya da sahanda yumurta. 


Hangimiz sevmeyiz ki sıcak ve çıtır çıtır ekmeği koparıp da mis gibi kokan ve asla tuz ve karabiber olmadan düşünemediğim yumurtanın o sarısına ekmeği banıp patlatmayı?Bambaşka bir tattır.


Atatürk’ün aynı zamanda akşam sofraları da meşhurmuş. Masası mutlaka misafirle dolu, ama çok ağır ve karışık şeylerden hazzetmezmiş. Sadeliğini ve zerafetini sofrasına da yansıtmış bence.




google

 Milyonlarca insanı katletmiş  Hitler ise , ahlaki sebeplerle değil de, bedeni kirlenir diye vejeteryan olmuş bir adammış. Çok yemek seçer, herşeyi yemez, yemek yemekten hoşlanmadığını, sadece hayatta kalabilmek için yediğini söyler, masa sohbetlerini hiç sevmediğini açıklarmış. Sadece bu davranışa bakarak bile yaşamı,hayatın tatlarını reddeden bir psikoloji sanki onun kisi.

Sevdiği ve aşina olduğu lezzetlerle anıları tazelenen,tabağındaki yemeği tırtıklamadan malzemeye ve emeğe saygı göstererek her lokmasının tadına varan insanlarla sofraya oturmaktan keyif alıyorum. Çoğu zaman bizim anılara dalmamıza sebep olan yada ağzımıza aldığımızda yüzümüzde bir gülümsemeye neden olan hep tanıdığımız bir lezzet yada dumanı üstünde tüten bir yemeğin kokusu değil midir?


Yediğimiz en mütevazi yemek bile yanımızda sevdiklerimiz olunca daha lezzetli olmuyor mu aslında?







Ne tatlı nede tuzlu diyebileceğim ama içindeki biberiye kokusu ile ağızda güzel bir tat bırakan bir tarif Biberiyeli Muffin. Peyniri eğer tulum kullanırsanız daha tuzu olur. Ben hafif olması için lor kullandım ve yakıştı sanırım. 


BİBERİYELİ MUFFİN


MALZEMELER


2 su bardağı un

2 adet yumurta

1 su bardağı süt

100 gr tereyağ ( ben 80 gr sıvıyağ kullandım )

1/2 su bardağı tulum peyniri ( ben lor kullandım)

1 yemek kaşığı biberiye ( doğranmış)

1 çay kaşığı kabartmaz tozu

1 çay kaşığı karbonat

1/2 çay kaşığı toz şeker

1 çay kaşığı tuz


YAPILIŞI


Yağ,yumurta ve sütü kaba alarak iyice çırparak köpürtün. Un,kabartma tozu,toz şeker,tuz,biberiye ve karbonatı bir kapta karıştırıp yumurtalı karışımın üzerine ekleyin ve kısa süre karıştırın. En son rendelenmiş veya ufalanmış peyniri ekleyip malzemeler karışınca yağlanmış veya kağıt konulmuş muffin kaplarını üzerinde bir parmak boşluk kalacak şekilde doldurun. 200 derece ısıtılmış fırında yaklaşık 30-40 dakika pişirin. 







Tarifin orjinali: Yap+Ye=Mutlu Ol

12 Nisan 2013 Cuma

Resmen Taktım!


Taktım! Bu renge resmen taktım ben. İnsan neyi ararsa karşısına çıkarmış. Nereye baksam mint yeşilini (nane yeşili)görüyorum sanki. Diyeceksiniz ki madem o kadar beğeniyorsun al birşey değil mi? Ama cesaret edemiyorum işte. Evimin bu renkle alakası yok. Eve nasıl uygulayabilirim bu tatlı yeşili bilmiyorum. 
Ben zaten evimde ve giysilerimde renkleri pek de yoğun kullanamam. Tamam evde herşey hemen hemen beyaz ama bunun dışında toprak renkleri ve arada birkaç renkli aksesuarım var. Ancak onlarla oynama cesaretim var aslında. 
Ama bu renk...?  Şimdilik görsellere bakmakla yetiniyorum.Yakında "Evet Yeşile boyadım!" gibi bir başlıkla karşılaşabilirsiniz. 
Ama şunun güzelliğine bir bakar mısınız?






Veeee lavanta rengi ile birleşince daha da muhteşem olmamış mı?




        Hepimiz için şeker tadında bir haftasonu diliyorum. 


Kaynak:burnetboard

9 Nisan 2013 Salı

Antakya dan Bulgur Köftesi


Yemek yemeyi ,özellikle de iyi,lezzetli yemek yemeyi hep sevmişimdir. Malum ülkemizin mutfağı da dünyada önemli bir yere sahip. Her yörenin kendine has ve özel inanılmaz lezzetleri var. Hepsi de birbirinden muhteşem. Bunun yanında Türk mutfağında çokça kullanılan baharatlar da yemeğe ayrı bir lezzet katıyor tabii. Kimyon,tarçın,karabiber,kekik,karanfil, kırmızı biber mutlaka elimin altında vardır. 
Gittiğim,gördüğüm yerlerde yöresel lezzetleri önceden öğrenip tatmaya çalışırım. Antakya, Antep,Trabzon özellikle görmek istediğim yerler arasında.  Antep in çarşıları,kendine özgü lezzetleri, Karadeniz in doğası, Antakya nın daracık sokakları,farklı din ve kültürleri bir arada barındırmasının verdiği zengin mutfağı ve tarihsel mirası hep ilgimi çekmiştir. Şair Ali YÜCE Antakya ile ilgili yazdığı şiirinde ;

Antakya sokakları dar
Antakya sokakları bir kişilik
Sen giderken ben gelemem
Bir gönlümü bahar almış
Bir gönlümü yaz
Antakya sokakları bir kişilik 
Öte git biraz.

Henüz göremesem de lezzetlerini ve yemeklerini öğrenmeye çalışarak ben de mutfak kültürümü biraz geliştirmeye çalışıyorum. 
Öğrendiğim kadarıyla etler,tahıllar ve sebzeler Antakya da en çok kullanılan besin grupları. Bulgur özellikle ayrı bir yere sahip ve bulgurla yapılan tüm yemeklere de "aş "deniyor. Evde bir süre önce denediğim ve çok beğenildiği için aralıklarla tekrar yaptığım bir tarif   
Bulgur Köftesi . Üzerinde sebze ile servis edilmesi de benim için cezbedici oldu. Yapımı oldukça kolay aslında. Ve Haşlanan köfteler zeytinyağında bol sarımsak ve toz biberle karışınca inanılmaz bir lezzet çıkıyor ortaya. Ben her seferinde tarifi yarım ölçü uyguluyorum ve yeterli geliyor. 





BULGUR KÖFTESİ

MALZEMELER

2 su bardağı köftelik bulgur
1/2 su bardağı un
1 tatlı kaşığı kuru fesleğen
1,5 yemek kaşığı tepeleme biber salçası
1/2 çay kaşığı kimyon
aldığı kadar su
haşlama suyu için 1 lt su ve 1 tatlı kaşığı tuz  

SOS İÇİN

1 kg ıspanak
6 diş dövülmüş sarımsak
1 tatlı kaşığı toz biber
1 su bardağı zeytinyağ

YAPILIŞI

Haşlama suyunu ocağa koyun. Bir kapta bulgur,biber salçası,fesleğen ve kimyonu karıştırın. Arada elinizle su ekleyerek ve ununu ilave ederek karışımın köfte kıvamına gelmesini sağlayın. Köfteyi küçük küçük yuvarlayın. 
Kaynamakta olan suya bulgur köftelerin atın. 7-10 dakika kadar haşlayın ve süzün. 
Sos için ıspanakları haşlayın ,süzün ve sıkın diyordu ama ben haşlamadan daha lezzetli olacağını düşünerek zeytinyağında önce bir soğanı daha sonra da ıspanakları soteledim. 
Geniş bir tencerede zeytinyağının yarısı ile dövülmüş sarımsakları,toz biberle kavurun, üstüne bulgur köftelerini ve geri kalan zeytinyağını ilave edin,karıştırın ve ocaktan alın. 
Tabağa önce bulgur köftelerini ve üzerine ıspanakları yerleştirin. Tavada kalan sarımsaklı biberli sostan yemeğin üzerine gezdirin. 
Sıcakken servis yapın. 

Afiyet olsun. 


Kaynak: Jale BALCI Antakya ve Yemekleri

5 Nisan 2013 Cuma

Heeeeeyy! Tatlı Cumaaaa



Yaşasın. Bugün Tatlı Cuma. Haftasonu kendimi dışarı atasım,ayaklarım şişene dek gezesim, bol bol güneşlenesim, Güzel bir kahve ve yanına bir dilim pasta yiyesim, sabahları uyuyasım, diyeti bırakasım,bahçeyle uğraşasım, kelebek misali çiçekleri dolaşasım var. 
Size de gönlünüzce geçireceğiniz , muussmutlu bir haftasonu diliyorum. 





Görsel: sweetmontana

4 Nisan 2013 Perşembe

Merhaba Bahar


Türkiye İstatistik Kurumu ilginç bir istatistik yayınlamış yine. Bu istatistiğe göre milletçe mutlu çıkmışız. Sonuçlara baktığımızda yaklaşık yüzde 62 mizin borcu veya taksiti var. Yüzde 80 imiz eskimiş ve yıpranmış mobilyalarımızı değiştiremiyoruz. Yüzde 86 mız bir haftalık tatil parasını toplayamıyor. Yüzde 60 ımız iki günde bir et veya tavuk yiyemiyor. Olsun. Yine de mutluyuz işte. 
Eskiden beri hep idareli yaşayan insanlar olmadık mı? Salon takımlarını ancak misafirler gelince görürdük çoğumuz. Güzelce temizlenir,danteller serilir,perdeler düzeltilir,kırlentler kabartılır ve bir daha ki misafire kadar kapısı kapanırdı. Eskiden öyle oteller,tatiller,turlar falan yoktu. İsteyen de yoktu. Yazın çok bunaldık mı günü birlik denize götürürlerdi bizi. Her yeni sezonda dolap yenileyen ,giyecek hiçbirşeyim yok diyen birileri de olmadık hiçbir zaman. Eve et alındı mı evin hanımı tarafından yemeklik ayrılır,birkaç yemekte kullanılırdı. Bayramlarda sadece çocuklara yeni kıyafetler alınır,anne baba kendilerini başka bayrama bırakırlardı. Biraz durumdan bunalacak olsak hemen büyükler tarafından bizden daha kötüyü düşünüp şükretmeyi öğrenmedik mi?Etle,tatille,kıyafetle,koltukla mutlu olan bir millet olmadık biz. O nedenle sonuçlara şaşırmamak lazım. Mutluyuz işte. 
Bugün işe gitmek için kalktığımda camdan şöyle bir uzanıp baktım ve balık sürüsünü yakalamaya çalışan yunusları gördüm. Öylesine güzellerdi ki. Onlar her suyun üstüne çıkışlarında sevinçle bir sonra ki hamlelerini bekledim. Dans eder gibiydiler sanki. Zor ayrıldım camın önünden. Güne bu sayede keyifli başladım. Akşam üstü işten çıkarken bir de güneş açtığını görünce içim mutlulukla doldu. Eve gelene dek yol boyunca balkonu düzenlemek için planlar yapmaya başladım. 
"Şunu boyasam,bunu assam,onu içeri alırım yer açılır. "
"Masayı böyle mi çevirsem ,üzerine de renkli bir örtü." "Sardunyalarım da açmaya başladılar. Gidince saksılarımı balkonun dışına assam hava soğur mu acaba? Üşümesinler. " 
" Evde yemek yok ne yapsam acaba? ????????" 
"Olsun yaparım birşeyler :))"
Kendi kendime konuşarak onca yol geçivermiş. Sizce eve gelince önce hangisini yaptım? 
a) Acil kısmından yemek yaptım
b) Çiçeklerimi alıp balkona astım


İnternetten bulduğum balkon düzenlemelerini de sizlerle paylaşmadan edemedim. Büyük-küçük,geniş-dar. Hepsi için birşeyler var. Balkona eşya ne koyarsanız koyun çiçeklerle daha bir güzel oluyor. 





















Bir mangal sever olarak bu fikre bayıldım. 




Sorunun Cevabı: Tabii ki b şıkkı. Çiçeklerimi alıp dışarı astım. 




Görseller: Pinterest



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...