27 Şubat 2013 Çarşamba

Zaman


Zaman su gibi akıp geçti. Daha dün gibi ne yazsam?,nasıl yazsam?,kim okur? dediğim günler. Ama oldu işte. İlk yazımı yazdığımdan,yayınla tuşuna bastığımdan bu yana 1 yıl geçti. Kaç kişi ziyaret etmiş,kaç üye olmuş diye durmadan gidip bakar,çocukça sevinirdim. İlk üyem canım annem olmuştu,sonrada sevgili kardeşim. Sonrası kendiliğinden geldi. Şekilden şekle soktum sayfayı. Evirdim,çevirdim,boyadım. En sonunda bu halini buldum. Bazen arka arkaya yazılar,resimler yayınladım,bazen de ihmal ettim. Ama elimden geldiği,vakit bulabildiğim kadar beğendiğim,içime sinen özel şeyleri koymaya çalıştım sayfama. Bu sürede beni takip ettiğiniz ve yorumlarınız ile beni yalnız bırakmadığınız için sonsuz teşekkürler. 
Bugüne ben de özel birşeyler yapmak istedim. 









Mumu benimle birlikte üflermisiniz? 






PROFİTEROL

40 gr tereyağını ve 200 gr suyu bir tencereye koyup kısık ateşte eritin ve içine bir kere de 130 gr unu ekleyin . Tencereyi kısık ateşte tahta kaşıkla hızlıca hamur kaşığın etrafına toplanıp pürüzsüz olana dek karıştırın. Ocaktan alıp biraz ılıması için bekletin ve 3 yumurtayı teker teker ekleyin ve mikserle hamurun pürüzsüzleşmesi için karıştırın. Krema poşetine hamuru alıp yağlı kağıt serili tepsiye ceviz büyüklüğünde hamurlar  sıkın. 190 dereceye ısıtılmış fırında 30 dakika pişirin. Pişince fırın kapağı aralık bir şeklide tepsiye fırında soğutun. 
Krema için 60 gr un,280 gr süt ve 150 gr şekeri ve vanilyayı tencereye alın. Orta ateşte koyulaşana dek sürekli karıştırın. Altını kapatıp bir miktar ılıtın. Hamur toplarını ister alttan delerek krema torbası ile ister ortadan kesip kremayı kaşıkla doldurun. Üzerine hazır çikolata soslarından veya bir paket bitter çikolatayı benmari usulü eritip üzerine gezdirin. 

Afiyet olsun. 



26 Şubat 2013 Salı

Çalışma Köşeleri


Malum hepimiz yetişmesi gereken işler peşindeyiz. Yapılacaklar listemiz hiç bitmez,hep yenileri eklenir o listenin sonuna. Sabah giderken düşünürüz bu gün nasıl geçer,akşam nasıl olur diye ama tüm gün bir oraya bir buraya koşturmaktan günün nasıl geçtiğini farketmeyiz bile. Çıkarken hala bazı yapılması gerekenler kalmıştır masada yada bilgisayarda. Kim istemez ki pijamalarını giyip evinde rahat rahat çalışmayı?Kendinizi rahat ve huzurlu hissedeceğiniz bir çalışma köşesi veya hobilerinizi yapabileceğiniz düzenli,keyifli bir köşe. 




Biraz daha klasik sevenler için. 








Salonda diz üstü bilgisayarınızı koyabileceğiniz şık bir köşe.Hoş bir tablo ve fotoğraflarla tamamlanmış.





Çalışma masası için fazla yeri olmayanlar küçük modelleri tercih edebilirler.







Seviyorum daktilo sesini. Neden acaba?
Yazar olsam ,daktilomun başına geçip yazsam,yazsam...


















Bir cam önü, ferah ferah çalışmanız için dekore edilebilir.





Görseller: Petitevanou

20 Şubat 2013 Çarşamba

Film Gibi Napoli


Bu aralar elimde birkaç proje birden var. Bir yandan da iş. 5 gündür yayın yapmamaın nedeni gezi postlarının sıkıcı bir boyuta gelmemesi idi. Ama maalesef henüz yaptıklarımı sonuçlandıramadım. Neyse müjde Roma bitti bitiyor. Şimdi geçelim bu posta. 
 Napoli büyük bir liman kenti. Roma ve Milano dan sonra İtalya nın 3. büyük şehri. Eski şehir merkezi Unesco dünya mirasları listesinde. Ve Milano ile hep bir rekabet içindelermiş. 
Şehre liman kısmından giriliyor.Solunuzda  konteynırlar,vinçler ,iş makinaları,sağınızda da 8-10 katlı bitişik nizam apartmanlar. Bazıları tek başına ve yıkılmak üzere. Bakımsız,eski. Balkonların hepsinde rengarenk çamaşırlar asılı. Sanırsınız herkes aynı gün çamaşırlarını yıkamış. Balkonlarda üzerlerinde atletleri ,boyunlarında zincirler,ellerinde sigara ile erkekler ve ıslak saçlarını dağıtmış,ağzında sakız veya sigara ile cep telefonunu karıştıran genç kızlar. Çöp konteynırları darmadağınık,çöpler toplanmamış,çöplerin büyük kısmı dışarıda,yada devrilmiş. Şehirde mafya hüküm sürüyormuş. Devlet ile mafya arasında çöp toplama ihaleleri konusunda bir savaş varmış. Mafya çöp toplama işini kendisi yapmak istiyor bu nedenle de devletin çöp kamyonlarına zarar veriyormuş. 
Arabalar çarpık,hasarlı,bantlanmış. Tuhaf bir görüntüydü.  Bunun nedeni de Napolililerin heyecanlı ve toleransı hep karşı taraftan beklemeleriymiş. Napoliten davranış denen davranış çeşidi de işte buradan çıkmış. Trafik kurallarının burada pek işlemediği ve arabaların "ben çekilmem, o çekilsin" diyerek kafa kafaya girdikleri. Sigorta şirketleri de pek güvenmediği için arabalar hep hasarlıymış ki gerçekten kendim görmesem abarttıklarını düşünürdüm. Dediğim gibi bu şehirde trafik kurallarına pek uyulmaz,sık sık trafikte kavgalara rastlanırmış. Hatta yıllar önce Amerikan başkanı Bill Clinton un ilk defa Napoliyi ziyaret edeceği öğrenilince ,basın da geleceği için belediye başkanı şehirde ( bu arada motorsiklet kullanan çok fazla) motorsiklete kasksız binilmemesini,kırmızı ışıkta durulmasını ve hiç olmazsa motorlara iki kişi binilmesini özellikle istemiş. (Artık adamlar kaç kişi biniyorlarsa?) Bunlar bizim pek de yabancı olduğumuz sahneler değil ama gözümde nasıl büyüttüysem bir Avrupa kentinin bu halde olması ilginç geldi. 
Güvenlik nedeni ile şehrin liman kısmından tur otobüs ile geçtiğimizden size fotoğraf gösteremiyorum. Çünkü camdan yansıma yaptığı için pek hoş çıkmadı. 
Şehir merkezine iner inmez Sophia Loren in gençliğinde ve daha birçok İtalyan aktör ve aktristlerinin alışveriş yaptığı markete götürdüler bizi. Bir süre sonra diğer tur firmalarının da buraya geldiğini gördüğümüzde önemli bir yer olduğuna ikna olduk. Dükkan çok eski ve sahibi ölmüş. Şimdi oğulları işletiyorlarmış. Bu arada Napoli Roma ya göre alışveriş için daha uygun bir şehir. 




Napoli nin acı kırmızı biberleri çok ünlüymüş. Her yerde onlar vardı. Ben acı yemediğimiz için ve kuru biberin taşınması zor olduğundan almayı tercih etmedim. 






Peynir reyonu çok geniş ve çeşit fazla.




Küçük Vatikan diye adlandırılan San Genaro  Kilisesi. Kentin koruyucu azizi Genaro 1700 yıl önce öldüğünde akan kanının bir kısmı şişeye konmuş. 14. yüzyılda Napolililer yılda iki kez bu kanın sıvılaştığını fark etmişler. Ve bunu Genaro nun ruhunun orada olduğu şeklinde yorumlamışlar. Yılda iki kez tüm halkın önünde bu mucize bekleniyor ve gerçekleştiğinde de büyük bir sevinç ve rahatlama oluyormuş. Çünkü kan bazen de sıvılaşmıyormuş. Eğer kan sıvılaşmazsa bu, azizin şehri terk ettiği ve bir felaketin olacağına inanılıyormuş.  Kanın sıvılaşmadığı yıllarda Vezüv küllerini yeniden pürkürtmüş ve bazı salgın hastalıklar görülmüş. Bu da inanışı güçlendirmiş. 




Napoli sokakları. Rengarenk panjurlar,balkonlarda mutlaka çiçekler ve asılı çamaşırlar. 
Mümkün olduğu kadar güvenlik nedeni ile dar sokaklara girmememiz gerektiği söylendi. Ben sadece oraların görüntüsünü çekmek için kısa süre az bir kısmına girdim ama gündüz olmasına rağmen o kadar karanlıktı ki fotoğraflar pek hoşuma gitmedi. En kalabalık ve merkezi caddesi Via Toledo. Ama bence hiçbir özelliği yok. Giyim,kozmetik ve ayakkabı mağazalarının olduğu bir cadde. 
Altta ise ona komşu olan, daha dar bir başka caddesi. 





Yapımı 1900 lerde bitmiş haç şeklinde Galeri Umberto çarşısı.





İtalya da sık sık göreceğiniz pizza restoranları





1200 lü yıllarda Napoli yi düşman saldırılarına karşı korumak amacıyla yapılmış olan Castel Nuovo şatosu.
Arada görülen beyaz kısım sonradan yapılmış. Çok alakasız durmuş bence. 
Şatonun görünüşü,şekli,şu masallarda ,çizgi filmlerdeki gibi geldi bana. Ondan herhalde çok sevdim. Şu beyaz kısmı yapmasalarmış daha iyi olurmuş ama...





1. dünya savaşı sırasında bir top mermisinin kale duvarına verdiği hasar dün olmuş gibi belli. Savaşın vereceği zararların hatırlanması için özellikle bu şekilde bırakılmış. 













15 Şubat 2013 Cuma

Kolezyum

Roma imparatorluğu, tarihi boyunca efsanelere ,entrikalara,komplolara şahit olmuş. Şehre girdiğiniz anda zaman tüneline girmiş gibisiniz. Herşey sanki hala canlı,yaşamaya devam ediyor. Tarihi yaşamak gibi. Tahminlerimin çok ötesindeydi. Tam artık bu bölgeyi bitirdik,hemen hemen herşeyi gördük deyip makinemi çantama kaldırıyorum ki hiç olmadık bir yerde sokak arasında,binaların arkasında yeniden bir tarih fışkırıyor. Orada tamam bitti demek mümkün değil. 
Bir sonraki gün başlangıç noktamız Piazza Venezia ( Venedik Meydanı) Meydanın hemen sağ tarafında Mussolini nin kendisi için yaptırdığı ve çalışma binası olarak kullandığı , balkonundan halka seslendiği yapı. 






Altta Mussolini nin halka seslendiği balkon. 



Meydanın merkezinde Venedik Sarayı. İtalya'nın ilk kralı olan Victor Emanuelle adına 1890 larda sadece beyaz mermer kullanılarak yapılmış . Üstteki 16 sütun İtalya nın 16 bölgesini temsil ediyormuş. Aynı zamanda şehrin o tarihi siluetine uymadığı ve çok yakınında bulunan Eski Roma Forumun üzerine inşaa edildiği içinde halk ve sanat tarihçileri tarafından pek sevilmezmiş. 




1. Dünya savaşında ölen meçhul 11 askerin mezarı buraya konulmuş ve onlar içinde bir anıt yapılmış. 







Hiçbir zaman sönmesine izin verilmeyen Roma nın özgürlük ateşi. Pek fazla görünmüyor ama kasede devamlı yanan bir ateş var. Ben çekerken ateşin harı azalmış galiba. 




Meydandan sola doğu ilerleyince hemen solunuzda tarihin ilk çok katlı alışveriş merkezini görebilirsiniz. 




Yürümeye devam edince sağınızda ,yol kenarında duvara asılmış haritalar görüyorsunuz. Tam 4 harita. Önünde öbek öbek turist grupları. Rehberler harıl harıl bir şeyler anlatıyor. Herkes pür dikkat.  Roma İmparatorluğunun genişlemesini görüyorsunuz. 
Harita da görülen beyaz nokta Roma nın ilk başlangıç noktası ve büyüklüğü




Daha sonra beyaz kısım yani İmparatorluk genişliyor. 







 Akdeniz bir iç deniz olmuş neredeyse. 




Ve büyük Roma İmparatoru Julius Sezar
Arkada eski Roma Forum. 




Sağda ve Venedik Sarayının yanında Roma Forum. 
Antik Roma nın geliştiği merkez. Her türlü ticaret,iş,ibadet ve adalet işinin yapıldığı bölge. Bilet alarak içeriye girip gezebiliyorsunuz. Çok geniş bir alan. 




Yürümeye devam edince karşınıza çıkan bina tanıdık . Colosseum . Önü satıcılar,turistleri gezdirmek için bekleyen faytonlar,sizinle resim çektiren gladyatör kıyafetli insanlar,polis ve carabinieriler ve bir sürü turist. Çok kalabalık. Bilet almak için sıraya giriyorsunuz. Biz yaklaşık 45 dakika bekledikten sonra kişi başı 12,5 euro karşılığı biletimizi alıp içeriye girebildik. Sıranın bir kısmı dışarıda,bir kısmı içeride devam ediyor. 












Kolezyum aslında bir arena. MÖ 72 de yapımına başlanmış ve MS 80 de bitirilmiş. İmparatorlar burada hem Roma halkını hemde kendilerini eğlendirmek için çeşitli eğlenceler ve gladyatör dövüşleri düzenlerlermiş. Ayrıca infazlar,bazı savaşların canlandırmaları ve dramalar sergilenirmiş. Daha sonraları barınma yeri,kışla ve taş ocağı olarak kullanılmış. Ben daha iyi durumda olmasını beklerdim. Çok tahrip olmuş. Bakımsız ve harap durumda idi bence. Bunun nedenini sorduğumda depremler ve taşlarının çalınması gibi nedenlerden dolayı bu durumda olduğu söylendi. Üzüldüm açıkçası. 2007 yılında Dünyanın yeni yedi harikasından biri seçilmiş. Muhteşem bir tarih ama gerçekten harap. 






Kolezyum un içinde aynı zamanda küçük bir müze de var. Dönemin yaşantısını anlatan resimler,heykeller,taşlara çizilmiş,vahşi hayvanlarla savaşan gladyatörlerin resimleri, kalıntılar arasında bulunan eşya ve hayvan kemikleri parçaları ... Hepsi ayrı bir kısımda sergileniyor. 
Arena da eğlenceleri bekleyen halk...





Arena da yapılacak etkinliklere göre zeminin altındaki hazırlıklar resmedilmiş. 





Yapıldığı tarihlerdeki durumu ile şu andaki mevcut hali











13 Şubat 2013 Çarşamba

Aşk Nedir?


Birkaç gündür ara ara mutfakta fazla mesaiye kalıp farklı bir şeyler yapmak istedim. Sevgililer günü öncesinde sizlerle paylaşabilmek için .  Ama pek düzgün olmadılar gibi. Arada zayiatlar ve kazalar olmadı değil. Yapmaya yapmaya unutmuşum sanırım. Senin diyet ne oldu? diye soranlar olabilir. Cupcake den sadece 1 taneyi eşimle yarım yarım paylaştık, Tartın çay tabağı büyüklüğünde olanınından kendimize tadımlık yapmıştım, kurabiyeler zaten diyet. Yapılanların geri kalanı misafirlere ve komşulara ikram edilmek üzere dolaba kaldırıldı. 

PORTAKALLI VE ÇİKOLATALI MUFFİN

Parantez içindekiler benim kullandığım malzemeler
2+3/4 su bardağı un ( tam buğday kullandım.)
1,5 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 su bardağı toz şeker ( 1/2 su bardağı toz şeker yeterli geldi)
2 tatlı kaşığı rende portakal kabuğu
3/4 su bardağı damla çikolata ( 1/2 su bardağı kullandım)
1 su bardağı krema ( 1 su bardağı yoğurt ve süt karışımı kullandım)
60 gr eritilmiş margarin ( 45 gr sıvıyağ kullandım)
2 yumurta
2 yemek kaşığı portakal suyu

Bir kapta krema,yağ,yumurta ve portakal suyunu çırpın. Un,kabartma tozu,şeker,portakal kabuğu,ve çikolatayı ekleyip karıştırın. Muffin kalıplarına dökün ve 180 dereceye ısıtılmış fırında 30-35 dakika pişirin. 

Üzerine labne peyniri yada krema yada çikolatalı şanti ile krema yapabilirsiniz. Ben Mascarpone peynirini bir miktar süt ile çırptım. Krema sıkma pompası ile soğumuş muffinlerin üzerine sıktım. 




Tartlar bol ve soğuk tereyağlar ile yapıldığı için ben farklı bir tarifle tart hamuru yaptım. Eğer tart hamuruna sıvıyağ kullanırsam pogaça gibi yumuşak olacak. Onu da ben istemedim. Kullandığım hamur benim tabii yine eskiden sevdiğim bir kurabiye hamuru idi. Burada tart hamuru oldu. Ama güzel de oldu bence. Kıtır ve ağızda dağılan hoş bir tadı var. 

ÇİKOLATALI TART
Size tarifin orjinalini, parantez içinde de kendi kullandığım ölçüleri vereceğim. 

150 gr oda ısısında tereyağ ( 80 gr sıvıyağ+ 50 gr tereyağ kullandım)
100 gr toz şeker ( 50 gr kullandım)
170 gr un ( ben tam buğday kullandım)
1/4 çay kaşığı tuz
1/2 çay kaşığı limon kabuğu rendesi
1/2 çay kaşığı vanilya

Tereyağ ve şekeri bir kapta çırpın. Un,tuz,limon kabuğu rendesi ve vanilyayı ekleyin ve karıştırın. Hamuru streç filme sarıp dolapta 1 saat dinlendirin. Hafif unlanmış zemin üzerinde hamuru açarak yağlanmış tart kalıbının içine parmaklarınız ile bastırarak yerleştirin. 
( Bu aslında bir kurabiye hamuru dediğim gibi. Bu aşamada tart yerine yarım santim kalınlığında açarak kurabiye kalıpları ile keserek üzerine yumurta akı sürüp tarçın ve tozşeker serperek fırında pişirebilirsiniz. ) 
Hamura kabarmaması için çatalla delikler açtıktan sonra 160 derecede ısıtılmış fırında 10 dakika kadar pişirin. 
Ben üzerine 120 gr bitter çikolata,1 çay bardağı sütü bir kapta kısık ateşte çikolata eriyene kadar karıştırarak ısıttım ve çikolata tamamen eriyip pürüzsüz bir hale gelince ateşi kapatıp,biraz soğuması için beklettikten sonra soğuyan tart hamurunun üzerine döktüm. Siz çok farklı şeylerle dolgu malzemesi yapabilirsiniz. Üzerini yenilebilir toz sim ve şeker boncukları ile süsledim. 






Bu kadar yorgunluğun üstüne bir fincan kahve iyi gider dedim . 





İşte bunu gönül rahatlığı ile yiyebilirim. Şeker yok,yağ yok,un yok.

MUZLU MÜSLİ KURABİYE

60 gr kepek unu ( ben tam buğday kullandım)
110 gr yulaf ezmesi
1 çay kaşığı karbonat
2 adet muz
3 yemek kaşığı bal ( 2 yemek kaşığı kullandım)
100 gr müsli ( tam bugdaylı mısır gevreği kullandım)
40 gr iri çekilmiş ceviz,badem... 

Muzu ezip bala karıştırın. Yulaf,un ve karbonatı ekleyin,Daha sonra müsliyi ekleyip karıştırın. En son kuruyemişide ekleyin ve son kez karıştırın. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp elinizde yuvarlayın ve fırın tepsisine koyarak üzerinden bastırın. Ben ızgara köfte gibi biraz ince yapıyorum. Önceden 155 dereceye ısıtılmış fırında 20 dakika pişirin. lk çıktıklarında yumuşak oluyorlar ama sonra sertleşiyorlar. Ağızda dağılan bir kurabiye beklemeyin. Ama lezzetli,hafif ve sağlıklı bir atıştırmalık. 







................................
...................................
......................................
........................................
çocuklara "Aşk nedir" diye sormuşlar. Söyle demiş afacanlardan biri:


"Anneannem sırtından hasta olmuştu. Eğilemediği için ayaklarına oje süremiyordu. Dedem devamlı elleri titremesine rağmen ananemin ayaklarına oje sürüyordu. Bence aşk budur."

Can Dündar (Şiir Gibi Yazılar)





Sevgililer gününüz kutlu olsun. 







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...