26 Mart 2013 Salı

Karmakarışık



Dün akşam işten gelince bir ara bloğuma göz gezdirdim de bir yıldır neredeyse hep yemek tarifi vermişim. Şu şunla güzel olur,bu akşam için uygundur,yada içine filancayı koyarsanız daha lezzetli olur gibi. Aslında ben bunları yazarken dünyada gerçekten açlık çekenler var. Çocukken bize "tabağındakini bitirmelisin. Bunu bulamayan insanlar var" denirdi. Sanki biz tabağımızdakini bitirince onlarında karnı doyacakmış gibi. Büyüdüm ve artık yiyebileceğim kadar yemek alıyorum tabağıma. Geride hiç yemek bırakmamak için. Yemeği çöpe atmamaya çalışırız biz. Ekmek fazla alınmışsa buzluğa konur,pazardan yiyebileceğimiz kadar malzeme alırız. Markete liste ile çıkarız. Bunların dışında kaçamaklarımız olmaz mı ? Olur tabii ki. Ama istisna olması için çabalarız.  Evde hiçbirşey kalmamış dediğimiz zamanlarda aslında dişimize göre birşey bulamamışızdır. Bazen uzun uzadıya yemek hazırlamaya üşenip bir parça ekmek arası peynir hazırladığımız da olmuştur. Çok acıktım dememiz aslında kendimize göre yiyecek birşeyler bulduğumuz zamana kadar geçen sürededir bizim. Nereden mi geldim bu konuya? Haftasonu  bir dergide okuduğum haberde köşe yazarı, doktorların Afrika da açlık çeken çocuklar için çok ucuza enerji topları yaptığından bahsetmiş. Bir parça yer fıstığı ezmesi ve süt tozu. Pinpon topu büyüklüğünde bir hamur. Açlık çeken çocuklara ve ailelerine sunulan çözüm. Dünyanın bir kısmında bolluk,bereket ve refah içinde yaşanırken başka bir köşesinde insanlar bir avuç pirinç için belki de saatlerce  kuyruklarda bekliyorlar.
Tüm bunlardan  sonra bir tarif vermek doğru olur mu bilmiyorum ama ne pişirirseniz pişirin,onu özenle ve sevgi ile ailenizle ,sevdiklerinizle paylaşıp ağız tadı ile yedikten sonra  aslında ne kadar şanslı olduğumuzu düşünmek lazım. Bir lokma ekmeğe yada una pırlantadan,elmastan daha fazla değer veren insanları düşündükçe...  
Yazmayı planladıklarım bunlar değildi aslında. Apartmanımıza giren hırsızdan ve defalarca kilitlenmiş o çelik kapıyı nasıl da gramofon gibi katladığından bahsedecektim size. Ve birden önceliklerinizin değişmesinden,kendinizi ,ailenizi güvene almak için yapabileceklerimizi sorgulamamızdan. Evden her çıktığınızda bir yabancının sizin evinize sizden izinsiz girip,eşyalarınıza dokunma,karıştırma düşüncesinin verdiği huzursuzluktan. Ama son anda vazgeçtim . Dün yayınlamak istediğim postu da ancak bugüne yayınlıyorum. 
Eeeeee. Hani vazgeçmiştim. Yine de yazmışım. Bu post karmakarışık olmuş bence. Bu sefer böyle olsun. İdare edin siz beni. 

ISPANAKLI YEŞİL MERCİMEK SALATASI

MALZEMELER

200 gr körpe ıspanak
1 bardak yeşil mercimek
8 adet kuru kayısı
1 adet tanelenmiş nar
200 gr taze lor peyniri(tuzsuz)
8 yemek kaşığı sızma zeytinyağ
4 yemek kaşığı sirke
1 yemek kaşığı nar ekşisi
tuz,karabiber

Mercimeği hafif diri kalacak şekilde bol suda haşlayın ve süzün. Yıkanmış ve kurulanmış ıspanakları bir kaba alın. Mercimeği üzerine ekleyin. Kuru kayısıları küçük doğrayıp salataya ilave edin. Nar tanelerini gelişi güzel serpiştirin. Lor peynirini elinizle ufalayıp salataya gezdirin. Zeytinyağ,sirke,nar ekşisi,tuz ve karabiberi küçük bir kavanozda bir araya getirip iyice çalkalayın ve servis etmeden önce salataya ilave edin ve dikkatlice karıştırın. 
Afiyet olsun. 




İçindeki kayısı,lor peyniri ve nar taneleri ağızda hoş bir lezzet bırakıyor. Ispanak yerine roka ve marulla da denenebilir. Mercimeği bir gün önceden haşlayıp salatalarınızın içine ilave ederek besin değerini arttırabilir ve farklı lezzetler elde edebilirsiniz.  






Tarif: %100 Salata



19 Mart 2013 Salı

Hepsi Birden


Yolunu şaşırmış bir yolcu gibi kış başında geliveren bahar günleri,ılık ve güneşli öğlenleriyle birlikte kanatları sarı benekli sığırcıkları da getirdi balkonuma, ince parmaklıkların üstüne konup araya kesik notaların karıştığı uzun ötüşlerle dem çekiyorlar.
Sonra aniden kaybolup gecenin bir vakti yeniden geri dönüyorlar,sislerin içinde yüzlercesi birden ötmeye başladığında bir fıskıyeden fışkıran cam bilyelerin birbirine çarpmasını andıran seslerle doluyor hava. 
Bazen susuyorlar,aralarından biri uzun bir şarkıya başlıyor,duruşları,nakaratları,helezonlar halinde birbirine dolanarak çoğalan notalarıyla insanın içinde sebepsiz sevinçler yaratan bir bahar konçertosuyla geceyi neşelendiriyor. 
 diye yazmış Ahmet Altan İçimizde Bir Yer kitabında. Yıllar önce okuduğum kitabı tekrar okumak istedim. Kitap içinizi ısıtan sıcacık öykülerle dolu. Kitabı okurken bir fincan sıcak elma çayı ile ılık bir kek okurken iyi gider diye düşündüm. Bu keki defalarca yaptım. Her seferinde de beğenilen ve ağza gelen incir peltesi ile hoş bir lezzet veren bir kek. 



İNCİRLİ KEK

MALZEMELER

3 su bardağı un
4 yumurta
12 adet incir
1 su bardağı su
1 su bardağı süt
4 çay kaşığı tarçın
125 gr tereyağ ( 50 gr kullandım)
2 su bardağı şeker ( 1 su bardağı kullandım)
1 su bardağı ceviz
1 paket kabartma tozu

İncirleri küçük parçalara kesip süt ve su ile birlikte bir tencereye alın. Kaynamaya başladığında ocağın altını kısıp tereyağını ekleyip,rondodan geçirin ve  muhallebi kıvamına getirin. Ocaktan alıp soğumaya bırakın. Fırını 180 dereceye ısıtın. 
Bu arada yumurta ve şekeri çırpın. Tarçını,unu ve kabartma tozunu ilave edin. En son cevizi ve incirli pelteyi ekleyip yavaşça ve havalandırarak birkaç kere karıştırıp,önceden yağlanmış kek kalıbına boşaltın. 40-45 dakika kadar pişirip soğuduktan sonra üzerine pudra şeker serpebilir veya çikolata rendeleyebilirsiniz. 

Yanına da mutlaka harika bir elma çayı. 
2 adet yeşil elmayı yıkayın ve 4 e  bölün. 1 adet limonu da 4 e bölün ve elmalar ile birlikte 3 litre suyun içine atın. Ardından 2 adet çubuk tarçın ve bir tatlı kaşığı tane karabiberi ilave edin. Tüm malzemeler iyice kaynadıktan sonra 1 tatlı kaşığı karanfil ekleyip 5 dakika daha kaynatın. Ocaktan aldığınız elma çayını 30 dakika dinlendirip süzün. ılık veya sıcak olarak içebilir tekrar ısıtabilirsiniz. 




Mumları severim. Evin her yerinde küçük,büyük mutlaka mumlarım vardır. Fotoğraftakilerin içindeki mumu bitince dışındaki camı yine aynı amaçla kullanmak için sulandırılmış beyaz tutkalı bir fırça yardımı ile istediğim yerine sürüp kurumadan üzerine bol toz sim serptim. Simli kısmı sprey vernikle vernikleyince simlerde sabitlenmiş oldu. 








Kek tarifinin orjinali: Yap+Ye=Mutlu Ol






13 Mart 2013 Çarşamba

Ispanaklı Pesto


Ispanakla farklı bir şey yapmak  istediğimde aklıma geldi bu tarif. Pek tarife de gerek yok aslında. Yapımı oldukça kolay. Pesto Latince de ezmek kelimesinden türemiş klasik İtalyan soslarından biri. Ve aslı fesleğen,sarımsak,tuz,çam fıstığı,parmesan ve bol zeytinyağından oluşuyor. Ispanaklısının uzun bir süre lezzetinden şüphe ettim.  Rengi ve aroması çok güzel ve birçok şeye de çok yakışıyor. Makarna için harika bir sos. Ekmek üstüne de sürülebilir. İstenirse bozdolabı poşetlerine yerleştirilip deepfrize de atılabilir. Yalnız buzluğa atılacaksa peynir konulmadan atılmalı. Daha sonra kullanılacağı zaman çözdürüp içine peyniri karıştırıldıktan sonra tüketilebilir. Yazın fesleğenin bol olduğu zaman mutlaka fesleğenlisi yapılmalı. Zeytinyağ miktarı isteğinize bağlı. Ben ekmek üstüne süreceğim zaman yağını az kullanıyorum. Tavuğun üzerine de sürülerek farklı bir lezzet oluşturulabilir. Ona da çok yakışıyor. 
Dediğim gibi yapması çok kolay ama yine de ölçüler şöyle...

MALZEMELER

80 gr zeytinyağ ( siz kıvamına göre istediğiniz gibi miktarı ayarlayabilirsiniz)
100 gr ıspanak
30 gr tuzlu peynir( eski kaşar,tulum gibi)
30 gr ceviz içi veya dolmalık fıstık 
tuz,karabiber

Ispanağı yıkayın ve suyunu sıkın. Peyniri mutfak robotunda ufalayın. Ceviz,ıspanak ve zeytinyağını ekleyip ince püre haline getirin. Tuzu ve biberi ekleyin. 






Bu aralar haftada en az iki kez balık yemeye çalışıyoruz. Sık sık olunca balığı farklı soslarla pişirmeyi denemeye başladım. Zeytinyağında piyazlık doğranmış soğan ve sarımsakları soteledikten sonra bir miktar domates püresi ekleyip bu sosun üzerine balıkları bütün halinde yerleştirip üzerlerine birer kekik dalı ile tencerenin kapağını kapatıp orta ateşte pişiriyordum. Hem mutfak çok fazla balık kokmuyor hem de yemeğin suyu ve balık çok lezzetli oluyordu. Ama bir yemek ne kadar lezzetli olursa olsun bir süre sonra farklı şeyler denemek istiyorsunuz. 
Aşağıdaki balık da benim bu farklılık arayışım sırasında çıktı. Bu kez balıkçıya levrek fileto yaptırdım ve filetonun yarısını derisi alta gelecek şekilde fırın kabına koyduktan sonra üzerine ıspanaklı pestodan kaşıkla paylaştırdım. 







Balığın diğer kısmını da üzerine kapattım. 




Fırın kabının içine ince dilimlenmiş limonları dizdim ve balıkları üzerine yerleştirdim. 





Balıkların üstüne birer dal kekik,deniz tuzu ve karabiber. 





Fırına vermeden önce balıkların üzerini yağlı kağıtla örttüm ki içi iyice pişerken üzeri çok fazla kızarmasın. Isınmış 200 derecelik fırında bir süre pişirdim. Ve daha sonra yağlı kağıdı alarak balığın üstünün kızarması için bir süre daha pişirmeye devam ettim. 
Balıklar fırındayken az önce bahsettiğim domates sosu hazırladım ve servis edeceğim tabağa bir kaşıkla bir miktar yaydım. 





Ve fırından çıkan balıklar domates sosun üzerinde servis edildi. Balığın kendi suyu ve pesto nedeni ile balığı pişirirken hiç sıvı eklemedim. Kendi suyuyla pişti. Balığı tabağa aldıktan sonra da kabın dibinde ki balığın suyundan üzerine gezdirdim.  





Her çatalda alttaki soğan,sarımsak ve domatesin lezzeti ile limon kokusunu içine almış balık eti ve arada da ıspanağın,peynirin lezzeti ile zeytinyağın kokusu damakta hoş bir tat bırakıyordu. 

    Sizinde sofranızdan bereket ve ağzınızın tadı hiç eksilmesin. 




9 Mart 2013 Cumartesi

Sokak, sokak...


Söz . Başka Roma fotoğrafı veya postu yok. Bu son. Ama şehrin asıl ilginç olan yeri sokakları,özellikle de arka sokaklarıdır. Bu post sadece Roma nın sokakları ile ilgili. 


























Roma da bir pazar yeri. 










Pantheon tapınağı. İçinde büyük sanatçı Raphael in mezarı bulunuyor. Binanın kubbesi dönemin en önemli eserlerinden. Büyük ve ağırlığı kaldıracak bir kaidesi yok. Tek aydınlatma kaynağı kubbenin tepesinde yapılan delik. Yağmurlu havalar da bu delikten içeriye giren yağmur sularını atmak için yere gider delikleri yapılmış. Tapınağın tarihi önemi çok büyük ve bulunduğu meydan da birçok lezzetli yemekler yiyebileceğiniz restoranlar mevcut. 







6 Mart 2013 Çarşamba

Nihayet...


Fi tarihinde boyadığım iki ahşap kutum vardı. Birini hemen peçete tekniği kullanarak tamamladım. Şimdi mutfağımda  içine kabartma tozlarını,mayaları ,karbonatları koymak için kullanıyorum. Diğer kutu...İşte o ,o zamandan beri birşeylere dönüşmek için beklemekte. İçime sinen fikirler bulamadım şimdiye dek. Gittim geldim elime aldım. Evirdim çevirdim. Ama yok ,olmadı. Aldım tekrar beklemesi için dolaba koydum. Geçenlerde birden bire olduğu yerden aldım. Yanına dantellerimi,Paris ten aldığım dekoratif bantlarımı,deniz kabuklarımı ve daha ne kadar ıvır zıvır varsa çocuk gibi hepsini döktüm masaya. 




Dedim ya; pratik insanım ben. Aldım siyah puanlı bantımı,kutunun etrafına güzelce yapıştırdım. Bir sıra da ince pamuk dantel,sonra yine bant. 






Baktım hoşuma gitti kapağın etrafına da bir sıra dantel yapıştırdım. Kapağın en üstüne de kurumuş deniz yıldızını şeffaf silikon ile sabitledim. Veeeee bitti. Demek ki aylarca bunun için bekletmişim ben onu. İçine de çekmecede yığılan kartvizitleri yerleştirdim. 






Ve bitmiş haliyle yerini aldı bu küçük kutu. 
Sıra da diğer yarım kalmış projeler var. 






5 Mart 2013 Salı

Kendi Kendime...


Annem de, en küçük teyzemde sık sık dikiş dikerlerdi ben küçükken . Daha kumaşı görür görmez ne olur,modeli nasıl olur kafalarında canlanırdı. Hele annem ;dikerken bir o kadarda titiz davranır,kumaşlar düzgünce serilir,kalıplar çıkarılır (hep de kalıp çıkarma işi bana verilirdi.) yönü güzelce belirlenir,hizalanır,sabunla çizilir,kesilir,teğellenir ve daha uzayıp giden bir sürü iş. Çocukluğum ve gençliğim boyunca hep bu sahnelere şahit olsam da hiç ilgimi çekmedi hatta hiç hoşlanmazdım şu dikiş işinden. O kadar ince detaylar beni hep sıkardı. O zamandan bu zamana ne oldu da ben dikiş makinesi alıp,kumaş seçip modellere bakar hatta ufak ufak diker oldum bilmiyorum. Ama bir şekilde bulaştım işte. Dikiyorum derken öyle aman aman birşeyler diktiğimi sanmayın. Peçete,masa örtüsü,kırlent,runner ve ıvır zıvır. Bunlar da oldukça pratik şekilde dikiliyor aslında. Hala kalıp çıkarmak bana uzak hele teğel. Hiç uğraşamam. Sıkıntılı insanım ben. Öyle fazla aşamalı işlere hiç bulaşmamaya çalışıyorum. 
Uzun zamandır gene uzak kaldım dikiş makinesinden. Ortadan kalktı mı tekrar açılması,işe başlanması hep erteleniyor benim için. Baktım git gide arayı soğutuyorum dikişle, vazgeçmeden hemen makineyi çıkardım ortaya. Ne yapsam diye bakınırken kırlent yapma fikri daha yakın geldi bana. Kumaşları da aldım yanıma. Dümdüz kes ,dik ,çevir,içini doldur tamamdır. "Üzerine bir de şu dantel raf örtülerinden tutturdum mu? oldu bitti" bence. 




Beyaz kumaş üzerine yaptığım kırlentler daha güzel göründü gözüme. Diğerinde sanki alttan kumaşın rengi vurdu. Biraz kullanayım da gözüme batarsa üzerine başka birşey monte ederim. Farklı kumaş parçaları,desenler yada motiflerle salona değişik bir hava verebilirim. Biraz böyle kullanayım da. 




Kırlent dikmek iyi hoş da şu fermuarın uçlarını kumaşa düzgünce dikmek beni çok uğraştırdı. Annem olsaydı yanımda eminim bu kadar uzun sürmezdi bir kırlenti dikmek. 
Bir ara bilenlere sormak lazım şu fermuarları kırlente dikmenin pratik yolu nedir acaba?










Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...