29 Aralık 2013 Pazar

"Geriye Sar..."


Uzun zamandır ortada yokum. Aslında varım da yokum. Ne demek? Çok şükür herşey aynı devam ediyor. Ama ileriye sarılmış gibi; hani eskiden kasetler vardı ya. Sevdiğimiz o şarkıyı bulmak için geri ileri sarar dururduk. Yerini bulana kadar bir ileri bir geri. Kasetin haşatı çıkardı. Yada kalemi o deliğine takıp etrafında döndürürdük. Güya daha pratik. Cd yi bulan adamdan Allah razı olsun. Bas tuşa dinle. hadi bir daha. Tek tuş. Ne alaka? Bu aralar tempom aynı o kalem takılmış ve etrafında dönen kaset misali. Tam "Oh be bitti" diyorum. Biri geri sarıyor herhalde ki hadi bir daha diyoruz. İyiyim. Gün sayıyorum. Sömestre az kaldı. Bugün işi düşünmemek için attım kendimi mutfağa. Planladığım ne varsa; başladım sırayla yapmaya. İkisini fotoğraflayabildim ancak, çünkü akşam oldu ve fotoğraflar iyi çıkmadı. Yeni yıl gecesi gelmeden diğerlerini yayınlamaya çalışırım. Belki hala karar veremeyen varsa o gece ne yapacağına; fikir olur. 
Bu arada belirtmekte fayda görüyorum. Blogda paylaştığım tüm tarifler uzun zamandır yapılan yada en yenisi bile birkaç kez tekrarlanan ve ,etrafımdaki dost,aile ve arkadaşlarım kobay olarak kullanılıp onların yorum ve beğenilerine göre en son şekli yayınlanan tariflerdir. Her yazdığım yazıyı da eğer çok çok acelem yoksa birkaç kez sesli bir şekilde okurum ki, varsa düşük cümleler veya anlam bozukluklarını düzeltebileyim.  Ama yine de gözden kaçırdıklarım olursa "affola". 
Tariflere gelirsek ilki ;adı SPANAKOPİTA. Yani bildiğiniz ISPANAKLI BÖREK. Egenin iki yakasının mutfaklarının ve halklarının kaynaşması gibi tarifler de her iki yaka da uygulanıyor. Ege kıyılarında,tatil bölgelerinde küçük farklılıklarla sık sık yapılıyor. 
Ispanaklı veya otlu börek yaptığımda rahmetli anneannemin sözü aklıma gelir." Ya otlu ya peynirli olur börek". "Otluya peynir koymam ben " derdi. Zaten ot varken biz de peynirli börek de yapılmazdı ya neyse...
Ama bu börek içine koyulan peynirlerle daha da lezzet kazanıyor. Tarifi yazarken ben kendi uyguladığım şeklini de yazacağım ama siz hangi şekliyle isterseniz uygulayın. 

SPANAKOPİTA-ISPANAKLI BÖREK

MALZEMELER

1 kuru soğan( yemeklik doğranmış) 
7-8 taze soğan(ince ince kıyılmış)
500 gr ıspanak(ayıklanıp,yıkanıp,doğranmış)
zeytinyağ
yaklaşık 500 gr baklava yufkası
yarım  avuç içi kadar lor peyniri
1 avuç beyaz peynir ( burada feta peyniri kullanılır ,ben sütaş süzme peynir kullandım.) 

YAPILIŞI

Soğan ve taze soğanı zeytinyağında soteleyin. Ispanağı buharda pişirip veya suda haşlayarak elinizde iyice sıktıktan sonra soğanlara ekleyebilirsiniz. Ama ben daha kokulu olması için çiğ olarak soğanların üzerine ekliyor ve tavada hafif ateşte soteliyorum. Ispanaklar iyice eriyip saldıkları suyu çekene kadar sotelemeye devam edin. Suyunun kalmaması lazım, eğer kalırsa hafifçe süzün. İçine peynirleri ekleyin ve eşit bir şekilde dağılana dek karıştırın. Tuz koyulmaması iyi olur. Çünkü peynirlerin tuzu yeterli geliyor. Bu aşamadan sonra içi dolaba kaldırıp soğutun ve dinlensin. Ben bir gece önceden yapıyorum ki o zaman içi yoğunlaşıyor ve daha lezzetli oluyor. Hem de ertesi güne sadece içi yufkaların arasına sermek kalıyor. 
Şimdi gelelim böreği yapmaya. Ben bir kare borcam kullandım. Önce borcamı yağlayın. Sonra 5 kat yufkayı her katın arasına fırça ile zeytinyağ sürerek üst üste dizin. Yufkaları fotoğrafta göründüğü şekli ile dikdörtgenin kısa kenarı yukarı gelecek şekilde 5 kat dizdim. 5. kat yufkanın üstüne yağ sürmeyin oraya iç konacak. 




Sonra soğumuş olan içi kaşıkla eşit şekilde yufkanın üzerine yayın. 




Ve  üzerine sereceğiniz yufkaları şimdi uzun kenarı yukarı gelecek şekilde serin ve yine aralarına zeytinyağ sürerek üst üste koyun. Üst kısmı 6 kat yapabilirsiniz. En son kenardan taşan parçaları birer birer içeri katlayın. Yine aralarına zeytinyağ sürün. En üstü düzgün olması için bir yufkayı serin ve taşan kısımları bıçakla hafifçe kesin. 





Fırına vermeden önce 1 yumurtayı çırpıp içine az miktarda zeytinyağ ile karıştırıp böreğin en üstüne sürün ve bir bıçakla dilimleri kesin ki fırından çıkınca ayırması kolay olsun. İsterseniz üzerine çörekotu veya susam serpebilirsiniz. Yada tamamen boş olarak da pişirebilirsiniz. 





180 dereceye ısıtılmış fırında üzeri kızarana dek pişirin. Soğuduktan sonra bıçakla kesilmiş yerlerden hafifçe ayırın ve servis kabına alın. 





Ege de zeytinyağı tüm tariflerde kullanılır. Bu börek de en güzel zeytinyağı ile olur. İçine mevsiminde yabani ot da koyabilirsiniz. Farklı bir lezzet oluyor. Yada aynı içi hazır yufka veya yapabiliyorsanız el açması yufka ile gözleme gibi yapabilir ve az yağda tavada pişirebilirsiniz. Annem bu gözlemelerden bol bol yapar aralarına buzdolabı poşeti koyarak dondurur ve biz her gittiğimizde sabah kahvaltısında masaya getiriverir. 





İkinci  lezzet çok basit ama çok güzel. Zaten çikolata varsa kötü olması imkansız gibi. Artık adına ne derseniz. Ben SÜSLÜ ÇİKOLATALAR diyorum onlara. Çünkü çok renkli ve süslüler. 

SÜSLÜ ÇİKOLATALAR

YAPILIŞI

İstediğiniz bir tür çikolatayı (yaklaşık 200 gr)  benmari usulü, pişirmeden eritin. ( Benmari ;Bir kapta suyu kaynatın. Çaydanlığın altı çok uygun bunun için. Üzerine suya değmeyecek şekilde cam bir kase koyun. içine iri doğranmış bitter çikolataları koyun ve arada karıştırarak ama fazla değil krema kıvamına eritin. )Yağlı kağıt serilmiş bir tepsiye bir kaşıkla çikolataları koyun ve kaşığın tersi ile hafifçe yayın ki ince bir tabaka olsun. Bu aşamadan sonra üzerine istediğiniz malzemeyi ince doğranmış olması şartıyla serpin ve dolaba koyarak dondurun. Malzemeyi doğrama kısmını çikolata erirken yapın ki eriyen çikolatayı tepside fazla bekletmeyin katılaşır ve üzerindekiler yapışmaz. Ben hangi malzemeleri kullandım? Biraz bıçakla badem doğradım,iç çam fıstığını biraz iri kalacak şekilde ama kayısıyı çok ince olacak şekilde doğradım. Birkaç tane küçük kurutulmuş kokulu güllerim vardı. Elimle biraz ufaladım. Bunları hafifçe çikolataların üzerine serpiştirdim. En son çok çok az deniz tuzu serpiştirdim. Çikolatanın olduğu tariflerde acı kırmızı biber ve deniz tuzu kullanabilirsiniz. Tadı daha net ortaya çıkarıyor. İstemezseniz serpmeyebilirsiniz. Ama serperseniz inanın çok çok az serpiliyor. 
Birkaç saat buzdolabında donmasını bekledikten sonra ister jelatinleyip arkadaşlarınıza hediye edin,ister kahvenin yanında ikram edin. Kesinlikle MUHTEŞEMLER. 
Miktarları kendiniz ayarlayabilirsiniz. Ben taze taze yapmak için 200 gr lık paket kullandım ve 7 kaşık kadar  çıktı. Siz farklı malzemeler ekleyebilirsiniz. 

Afiyet Olsun. 














22 Aralık 2013 Pazar

Damla Sakızlı Pişi


Ne çok severiz çoğumuz şu hamur işlerini. Tatlısını,tuzlusunu,fırında yada yağda kızarmışını. Çoğu evde birkaç kez yapılmıştır sanırım pişi. Özellikle kahvaltıda yanına peynir veya biraz bal yada reçelle,bir yudum da çay mutlaka. İşin sağlık kısmına hiç girmiyorum. Yenilmemesi gerekenlerin başına alırlar herhalde pişiyi. Yada basitçe hamur kızartmasını. Bazen hayır için yapılıp dağıtılır. Konu komşu kim varsa,mahallede oynayan çocuklara. Ölmüşlerimize hayır olsun diye. 
Eğer İzmir e ,Aydın a yolunuz düşerse,ve sokakta sıraya girmiş insanlar görürseniz siz de takılın sıranın arkasına. Büyük ihtimalle bir kişi ölmüş yakını için hayır olsun diye lokma döktürüp gelen gidene dağıtıyordur. Bir Fatiha okuyun sizde lokmanızı yerken. Paylaşmanın,yardımlaşmanın,tanımadan iki çift laf edebilmenin keyfine varın. 
Uzuuuun zamandır yiyemememe rağmen geçenlerde zararını bırakıp,dayanamayıp azıcık yaptım. Annem olsa "yeme sakın, Hiçbir faydası yok boş hamur " derdi. Haklı. Ama; hele sıcakken çok güzel. Ben bir de içine 1-2 parça dövülmüş damla sakızı atarım ben. Yerken ferah ve hoş bir aroma verir. Ama sakın daha çok koksun diye sakızı abartmayın. Damla sakızını fazla koyarsanız acılık verir. 
Hatta bazen en son şekil vermeden önce 2 çay kaşığı kadar çörek otunu hamura ilave edip birkez yoğurup sonra kızartırsanız yerken arada ağza helen çörek otları ile de farklı bir lezzet elde edersiniz. O zaman yanına tuzlu kahvaltılıklar daha çok yakışıyor. (Ama o hamura damla sakızı eklemeyin) 





Tarif vermeye gerek var mı bilmiyorum. Mantık aynı ve herkes biliyordur ama ben gene de varsa hiç yapmamış olan ve tesadüfen sayfada gören onlar için kendi uyguladığım tarifi yazayım. 

DAMLA SAKIZLI PİŞİ

MALZEMELER

250 gr un
6 gr maya
3/4 su bardağı süt
çay kaşığının ucu ile tuz ve biraz daha fazla toz şeker
1 parça eğer parça çok küçükse 2 adet dövülmüş damla sakızı. 

Bütün malzemeleri karıştırıp sert olmayan bir hamur elde edin. Mayalanması için üzerini örtüp,ılık bir yerde 1 saat kadar bekletin. Hamurun gazı çıkana kadar yani biraz sönene dek hafifçe yoğurun. Elinizi çok az nemlendirerek ( hamurun yapışmaması için) bezeler şeklinde elinizde şekil vererek kızgın yağda kızartılır. 
Kağıt havlu serilmiş bir tabağa alarak sıcak veya ılık servis yapın. 

Afiyet olsun. 



20 Aralık 2013 Cuma

Patlıcan Beğendili Muska Börek


Tüm dünya ile birlikte Türkiye de de yeni bir yıla girmenin heyecanı var. Yılbaşı bir gösterişten ziyade bir yılı daha yaşamış olmanın verdiği mutluluk ile yeni gelecek olan yılın getirecekleri ile ona "merhaba" diyebilecek olmamızın verdiği bir mutluluk ve minnettarlık aslında.  Hepimiz için acı tatlı geçen bir yıldan sonra yeni umutları içinde barındıran yeni yıl. Dini geleneklerimize bağlı olmasa bile getirdikleri,yaşattıkları beni mutlu ediyor. Çocukluğumdan beri annem yılbaşı için bizim sevdiğimiz yemekler hazırlamak için çabalardı. O gün zaten akşama kadar okulda olduğundan çıkışta bir heyecan ve koşuşturmaca yaşanırdı. 
Erken yatmak zorunda değiliz,güzel yemekler,televizyonda eğlenceli programlar,heryerde ışıltılar,parıltılar,paketler,süsler... 
Bunca iş koşuşturmacasının ardından ben de yeni yıl da ne yemek yapsam diye günlerdir düşünüyorum. Biz bize bile olsak o gün daha özenli bir sofra hazırlamak istiyorum. En sevdiğimiz tarifleri gözden geçiriyorum, Bazı yeni tarifleri evirip çevirip deniyorum. 
Tarifini vereceğim Patlıcan beğendili muska böreği tarifi  uzun zamandır yapmamıza rağmen bıkmadık ve elemeyi geçip finale kalanlar arasında. Masada hafif,çıtır ve farklı bir  börek denemek isterseniz kesinlikle tavsiyemdir. Yiyenleri şaşırtan,içinde ne olduğunu merak ettiren bir lezzet. 
Sararken yufkanın en ucunu alta gelecek şekilde tepsiye koyun. Bir de sararken fazla sıkmayın ve köşeleri açık bırakmamaya çalışın ki içindekiler pişerken dışarı çıkmasın. 




PATLICAN BEĞENDİLİ MUSKA BÖREK

6 adet patlıcanı közleyin ve kabuklarını soyun. Küçük küçük doğrayın. Bir tencerede 2 yemek kaşığı sıvıyağında 2 yemek kaşığı unu hafifçe soteleyin. Üzerine yaklaşık 1,5 su bardağı sütü yavaşça karıştırarak ilave edin. Topak olmasın. Bir beşamel hazırlayın. Kıvamı ezilmiş yoğurt kıvamına gelince içine yarım su bardağı kadar kaşar peyniri ekleyin ve karıştırın. Peynirden sonra beşamelin tuzunu kontrol edin ve gerekirse ekleyin. Altını kapatıp ince doğranmış patlıcanı içine ekleyin ve sosla patlıcan iyice karışana dek karıştırın. Beşamelli patlıcanı 1-2 saat buzdolabında dinlendirin. Tezgahta baklava yufkasını serin ve aralara fırça ile sıvıyağ sürüp 4-5 kat yufkayı üst üste koyun. (Kenarda bekleyen yufkaların üzerini örtün ki kurumasın. Yoksa pul pul dökülür. )Daha sonra araları yağlanmış kat kat yufkayı şeritler halinde  kesin. Şeritlerin bir ucuna yarım yemek kaşığı kadar içten koyun ve muska şeklinde sarın. Tepsiye aralıklı olarak dizin. Üzerine fırça ile biraz sütle sulandırılmış yumurta sarısı sürün. İsterseniz üzerine susam veya çörek otu serpin. Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında üzeri kızarana dek pişirin. 

Afiyet olsun. 

Tarifi normal yufka kullanarak yine muska gibi sararak yağda kızartabilir yada yine fırında pişirebilirsiniz. Yağda kızartma biraz ağır oluyor ve birkaç saat sonra yumuşuyor. Normal yufka ile de baklava yufkasında olduğu gibi çıtır olmuyor . Ama tercih sizin. 




6 Aralık 2013 Cuma

İncirli ve Portakallı Muhallebi


Bu aralar 2. yazılılar başladı. Bir yandan ilk yazılıların analizlerini yapıyoruz. Kim hangi soruyu bilmiş ,kaç puan almış, pekiştirilmesi gereken konular neler,raporlu öğrencilerin tekrar sınav yapılması... Yani işin özü her yer kağıt,kağıt,kağıt. Bu yıl yeni gelen sisteme göre ilk yazılıda sınıfın yüzde elli biri başarılı olmazsa sınav tekrar ediliyor. Öğrenci sınava çalışmazsa kendini hiç zorlamıyor soru cevaplandırmak veya düşünmek için nasıl olsa tekrar sınav olabilecek. Hiç olmadı git rapor al sana özel sınav yapılsın. Rapora da gerek kalmıyor bazen. Veli bir dilekçe yazıyor. Falan filan sebeplerden çocuğum okula gelemedi. İzinli sayılsın diye. Oldu bitti. Ne güzelmiş bu zaman da öğrenci olmak. Son haberlere göre artık liselilere evlenme hakkı da tanınacakmış. Kendi sorumluluklarını aldılar ya birde ev aile bakacaklar... 
Bu postu şikayet etmek için yazmamıştım ama işte doluyum bu aralar. Birşeyleri düzeltmek istiyorsunuz ama tek başınıza gibisiniz sanki. Bazen de bir ben miyim tüm bu olanlardan rahatsız diyorsunuz. Çünkü etrafta şikayet eden,neler oluyor ,ne olacak bu gençlerin durumu diyen yok sanki. Yada var da duyan yok. 
Gelelim bu postun baş rolüne! Bir muhallebi ama portakal aroması ile yiyenin içini ferahlatan,içindeki incir ve badem sayesinde de yerken ağızda çıtırtılar yaratan, yarım yağlı sütle yapınca da yerken benim vicdanımı rahatlatan hafif bir lezzet. 
Masada yığılmış olan kağıtlar bana bakarken dikkatim dağıldığından ,ben size hızlıca tarifi versem iyi olacak. 




PORTAKALLI ,İNCİRLİ MUHALLEBİ

MALZEMELER

1 lt süt
2 tepeleme yemek kaşığı nişasta
2 tepeleme yemek kaşığı un
4-5 kuru incir
1/2 su bardağı şeker
1 yemek kaşığı tereyağ
1 portakal kabuğu rendesi
1 Türk kahvesi fincanı file badem

YAPILIŞI

Süt,un ve nişastayı bir tencereye koy ve kısık ateşte karıştırarak pişir. Bu arada incirleri doğra ve hafifçe koyulaşmaya başlayan muhallebiden 1 kepçe kadar ekleyip rondoda beraber çek. (İnciri muhallebi ile çekmenin sebebi; sıvının incirin rondoda krema haline gelmesini kolaylaştırması.) Koyulaşan muhallebiye şekeri ekle ve karıştır. Daha sonra tereyağı ekle ve biraz daha karıştır. Göz göz olduğunda püre olmuş incirleri ekle ve tencerenin altını kapat. Portakal kabuğunu rendenin ince tarafı ile rendele ve muhallebiye ekle,karıştır. Mikserle muhallebiyi 15 dakika çırp. File bademleri içine ekle. Kaşıkla karıştır ki bademler muhallebinin içine dağılsın. Kaselere dök. Çırpma sırasında bir miktar soğuyan muhallebiyi oda ısısına gelene dek soğut. Buzdolabında soğutun. Üzerine file badem,fıstık veya portakal kabuğu rendesi ilave ederek servis edin. 

Afiyet olsun.  










30 Kasım 2013 Cumartesi

Üzümlü Tatlı Ekmek


Bu aralar bizim evin favorisi bu üzümlü tatlı ekmek. Fırından pişerken kedinin ciğer beklediği gibi bekleniyor başında. Çay demlenmiş,fincanlar hazırlanmış,dakikalar sayılıyor. Çıkar çıkmaz dilimlenip kapışılıyor. Evde ki konuklarım bile başta kibarca gülümseyerek izleseler de bu sahneleri, ilk ısırıktan sonra ağızda patlayan üzümlerin verdiği serinlik ve ekmeğin çok hafif tatlımsı lezzeti ile birleşince,üzerine de hoş bergamutlu bir yudum çay içilince aynı mutluluğu misafirlerimin yüzünde görmek de keyifli oluyor. 
Yiyenlerden övgüler alınca paylaşmadan edemedim bu tatlımsı ekmeği. Sarı ve pembe ,kırmızı,siyah üzümleri karışık kullanırsanız görüntü rengarenk daha hoş oluyor ama havaların serinlemesi ile bu hafta ben pazara çıkmaya cesaret edemedim ve  evde sadece iri siyah üzüm vardı. Büyük olanları ortadan bölerek kullandım. Başka meyvelerle de yapılabilir ama üzümün ısırılınca ağızda dağılan suyu çok güzel oluyor. Diğer meyveler aynı hissi vermeyebilir. 
Ama mutfakta olmaz diye de birşey yoktur. Farklı tatlara ve yeni deneyimlere açık olmak gerek.   




ÜZÜMLÜ TATLI EKMEK

MALZEMELER

250 gr un
50 gr toz şeker
190 ml ılık süt
15 gr maya
1 avuç kadar tane üzüm
10 gr sıvıyağ

YAPILIŞI

Unu bir kaba alın ve ortasını açın. Şekeri,sütü ve mayayı ekleyip karıştırın ve üstü kapalı ,1 saat mayalanmaya bırakın. ( ben bu aşamayı ekmek makinesinde yaptım ve mayalanınca aldım)
Üzümleri yıkayıp iyice süzdürün. Büyük olan taneleri ortadan ikiye bölün. Hamuru tezgahta yoğurup dikdörtgen şeklinde açın. (yaklaşık 30 a 20 santim gibi) Üzerine fırça ile su sürün ve üzümlerin yarısını hamurun yarısına paylaştırıp hafifçe bastırın. Hamurun boş kalan kısmını üstüne kapatıp tekrar bastırın. Yağlı kağıt serilmiş bir fırın tepsisine nazikçe,hamuru fazla sündürmeden alın. Hamurun üzerine bıçakla derin kesikler atın ve aralarını hafifçe aralayın. Üzerine tekrar su sürün ve kalan üzümleri hamura bastırarak yerleştirin. Üstünü kapatarak 15 dakika daha bekletin. 200 dereceye ısıtılmış fırında yaklaşık 15-20 dakika pişirin ve servis yapın. Şeker miktarı isteğe göre arttırılıp azaltılabilir. Ben hafif tatlı sevdiğim için verdiğim miktar bize yeterli geliyor.   

Afiyet olsun. 










Bu ekmek piştikten sonra uzun uzun kompozisyonu hazırlayıp, defalarca fotoğrafını çekmek bekleyenlere işkence olacağı için pek mümkün olmadı. O nedenle fotoğraflar alelacele çekilmiştir. 






28 Kasım 2013 Perşembe

Portakallı Chesecake


Ben akşamları  kendime göre birşey bulamadıysam baştan sona tüm kanalları sırasıyla gezerim. Bu arada dizi seyretmesem de tüm dizilerde kim oynar,konu nedir? Üç aşağı beş yukarı bilirim. Malum bizim diziler 20. bölümden izlemeye başlasan baştan sona tüm konuyu kavrarsın. 
Akşam bir telefon... Annemle her zamanki sohbetimiz. Hal hatır sormalar,son havadisleri almalar. Oturmuş keyifle Aramızda Kalsını seyrediyorlarmış. Uğur Yücel de,Binnur Kaya da sevdiğim sanatçılardandır. Dizi de keyifli gibi. En azından diğerleri gibi insanı depresyonun eşiklerinde gezdirmiyor. Tam olarak hiç bakmadım ama anacım ne zaman zaplasam o nasıl bir iştahtır. Löp löp yemek yiyorlar. Hele Binnur Kaya. İki kelime bir içli köfte,bir yan bakış iki dolma,bir gülüş iki lokma katmer. Seyrettikçe fena oluyorum. O ne doğal hareketler,bazen abartılı mimikler ama onu izlemek beni gülümsetiyor. Şivesi de çok yakışmış. Onu 10 dakika seyrettikten sonra kendimi buzdolabının önünde buluyorum. Yok böyle olmayacak. 23. kanaldan 25. kanala atlayarak geçeceğim artık. Sofradan kalkıyorlar,çayı alıp mutfakta atıştırıyorlar,orada birer tabak hazırlayıp salonda atıştırıyorlar.  Birgün dayanamadım sabah kahvaltıdan sonra güzel bir Portakallı Chesecake yaptım. O katmerle boy ölçüşemez ama beni idare etti. Her yediğim dilimde aklıma Binnur Kaya nın ağzını doldura doldura yemesi geliyor. Biri bence onları artık durdursun. Tüm set ekibi bu şekilde yemeye devam ederse,dizininde en az 2 yıl oynadığını düşünürsek fil gibi olurlar sonunda. Benden söylemesi. 

PORTAKALLI CHESECAKE

2 paket yulaflı veya kepekli bisküviyi robotta çekin. 40 gr eritilmiş tereyağ ile karıştırıp kelepçeli kalıbın dibine bastırarak yerleştirin. Ben kolay çıkması için hem tabanı hemde şerit halinde kestiğim yağlı kağıt ile kelepçeli kalıbın yanlarını kapladım. 3 adet yumurtayı ve 100 gr şekeri iyice çırpın. 300 gr labne peynirini ve 150 gr süzme yoğurdu ekleyip yeniden hafifçe çırpın. 1 adet portakalın kabuğunu ince rendeleyip,40 gr un ve 20 gr nişasta ile beraber karışıma ilave edin. Karışımı bisküvili tabanın üzerine dökün. Önceden 160 dereceye ısıtılmış fırında üstünü kızartmadan 35-40 dakika pişirin. Soğuduktan sonra buzdolabında 5-6 saat en iyisi 1 gece bekletip üzerini meyveler veya çikolata sosu ile servis yapın. 

Afiyet olsun. 












22 Kasım 2013 Cuma

Hayaller,hayaller...


Uzun süren bir hastalıktan ancak kurtulabildim. Bu sürede işe gitmeye devam ettiğim ve orada da sorunlar bitmek bilmediği için bu dönemi biraz zor ve uzun geçirdim. Hastalık geçmek bilmedi. Akşam tam "biraz iyiyim sanki "dediğim de sabah yine ceviz gibi bademcikler ve boğaz ağrısı ile yataktan kalkıyordum. İlaç kullanmayı sevmeyen ben, iyileşemeyince mecburen ilaç kullandım ama onlarda beni bol bol uyuttu. Sersem oldum iyice. Bloğuda ,sizlerin bloglarını da çok ihmal ettim . Bunu telafi etmeye çalışacağım. 
Bu arada okulda kızlarımın( öğrencilerim) da sorunları bitmek bilmedi. Biz çözmeye çalışıp onları sakinleştirmeye çalıştıkça başka bir tanesi öfkelenip,köprüleri yakmaya başlıyor. 
Gençlerin hayalleri var. Aslında hepimizin hayalleri var. Defalarca hayal kırıklıkları yaşasak bile yine de hayaller kurmaktan vazgeçemiyoruz. Masallarla,filmlerle,destekliyorlar bu hayallerini. Bir ev kuracaklar,güzel eşyalarla dolduracaklar,dünyayı gezecekler,güzel arabaları,çok kazandıkları işleri olacak. Ama bunları fazla çaba sarfetmeden elde edecekler. Çalışmadan mezun olacaklar,üniversiteye sınavsız girecekler yine aynı kolaylıkla mezun olup,onları kapıda bekleyen zengin işverenler tarafından işe alınacak ve çuvalla para kazanacaklar. Etraflarında gördükleri öyküler romantik komedi tarzında olmasa da onlar pespembe hayaller içindeler. Bu yıl staj yapıyorlar. Daha 2 ay oldu ama 2 ayın her haftası defalarca bırakmaya kalktılar stajı. "yok olmayacak hocam", "bu iş çok zor" " ben bunu yapamıyorum", "  çok yoruluyoruz" " çok çalışıyoruz" Halbuki en başından beri onlara gerçek bir tablo çizmeye, karşılaşabilecekleri durumlar,insanlar ve olayları anlatmaya çalışıyorum ki hazırlıklı olsunlar ve hemen vazgeçmesinler. . Ama diyorum ya gerçek tüm çıplaklığıyla karşınıza çıkmadan onun gerçekten olabileceğini bilemiyoruz. Herşeyin kolaylıkla elde edilemeyeceğini yaşayarak öğreniyorlar. 
O filmlerde izlediğimiz,kitaplarda okuduğumuz başarı öyküleri...Orada ki kahramanlar; kimse onlara inanmasa bile onlar vazgeçmeyerek hayallerinin peşinden gidip başarıya ulaşıyorlar. Tüm çabalarına rağmen hayatı boyunca hayal kırıklıkları peşini bırakmayan insanlar da var hayatta. Ama onları bilmiyoruz.  Mutlu sonlar filmlerdeki gibi  herkese kolay kolay rastlamıyor.  
Yani öğrencilerimin gerçeklik duyguları mı zayıf ? Hayır öyle demiyorum ,sadece hayal kurmayı seviyorlar. Ama  hayallerini gerçeğe dönüştürebileceklerini hiç düşünmüyorlar. Kendilerine inanmaları ve güvenmeleri gerek. Ve hayallerin birgün gerçek olabileceğine...
Genç kızların birçoğunda vardır sanırım bir kurbağayı prense dönüştürme hayali . Prenses kurbağayı öper ve bir prense dönüştürür. Onun gerçekten bir prens olduğuna inanır mı acaba? Yoksa kurduğu hayali mi gerçekleştirmeye çalışır...? 



Ben kendimi biraz toparlayıp öğrencilerimi de sakinleştirmeyi başardıktan sonra eve geldiğimde sakinleşmek için mutfağa attım kendimi. Kolay ve lezzetli birkaç tarif hazırladım bugün sizinle paylaşmak için. Biri CEVİZLİ ZEYTİN" Benzerini yazın Datça da yemiş ve çok beğenmiştim. Benim ki biraz daha kolay ama yine lezzetli bir versiyonu. 




CEVİZLİ ZEYTİN

Yeşil kırma zeytinlerin çekirdeklerini parçalamadan dikkatlice çıkarın. Zeytinlerinizin büyüklüğüne göre ceviz içinden parçalar kopararak dikkatlice zeytinlerin içine yerleştirin ve zeytinleri servis tabağına dizin. Servis etmeden önce üzerine sızma zeytinyağ ve bir miktar nar ekşisi sosu gezdirin.  




 Bir diğer lezzet milföy hamuru ile hazırlanıyor. Oldukça kolay. Bunun için rulo milföy daha uygun ama ben de yoktu ve kare milföy kullandım. 3 kareyi yan yana ekledim ve merdane ile hafifçe unlayarak üzerinden biraz geçerek incelttim ve ek yerlerini sabitledim. İç malzeme de ki sarımsak ve biberiye hoş  lezzet verdi. 

DOMATES SOSLU MİLFÖY

MALZEMELER

200 gr domates 
2 diş sarımsak
12 adet milföy hamuru ( 1 paket kare milföy kullandım)
40 gr beyaz peynir
2 sap taze soğan
2 adet yumurta sarısı
taze biberiye,tuz,karabiber,zeytinyağ

YAPILIŞI

Sarımsakları soyup dilimleyin. Soğanları ayıklayıp ince ince doğrayın. Tavaya bir miktar zeytinyağ koyup taze soğan ve sarımsakları içine atın. Biraz renkleri dönünce içine yıkayıp doğradığınız domatesleri ekleyin. Biraz çevirin. Beyaz peyniri ekleyin. Peynir erisin içinde. Baharatları ekleyip ılımaya bırakın ve robottan çekin. Milföyleri serin. Domatesli sosu ortasına yayın ve rulo yapın. Yumurta sarılarını çırpın ve fırça ile milföy rulosunun üzerine sürün.  Milföyleri iki parmak kalınlığında dilimleyin. Yağlı kağıt serili tepsiye dizin ve kaşığın tersi ile veya üç parmağınızla milföylerin üzerine hafifçe bastırın. 200 dereceye ısıttığınız fırında kızarana dek pişirin. Üzerine iri fesleğen yaprakları serperek servis yapın. 

Afiyet olsun. 










9 Kasım 2013 Cumartesi

Atatürk Nerede?







ATATÜRK NEREDE?

Nerede miyim ben şimdi?
Geceler parlarken
Afrika dayım,Güney Amerika dayım,
Çin deyim
Kim korkusuzsa
Onun yüreğindeyim.

Nerede miyim ben şimdi?
Aydınlıktan daha derinde,
Gerçeği görmek için
Kim güneşe bakıyorsa
Onun gözlerindeyim. 

Nerede miyim ben şimdi?
Başlangıcında kocaman bir sonun.
Özgürlüğe doğru
Kim yürüyorsa
Ayaklarında onun...


Fazıl Hüsnü DAĞLARCA


2 Kasım 2013 Cumartesi

Deniz Kokan Lezzetler


Deniz çocuğuyum ben. Çocukluğum İzmir de geçti. Doya doya çektim iyot kokusunu içime. Avuçladım o incecik kumları. Ellerim,ayaklarım buruşana kadar oynadım denizin içinde. İlk gençlik yıllarında bronzlaşma hevesine istakoz gibi kızardım o sıcak Ege yazlarında. Ne güneş kremi, ne sütü. O zamanlar yok daha. Sırtım ağrıyana dek deniz kabuğu topladım kardeşlerimle, yarışırcasına. Tüm gün denizde,kumsalda olunca, bayıltılmış gibi uyurdum öğlenleri. O zamandan beri pek severim yazları; şöyle hafif esintide öğle uykusunu. Balığın her çeşidini severim.  Babamın ;bizim için midye satıcısının tepsisindeki midyelerin hepsini alışını ,hep hatırlarım. Ağzımız burnumuz midye olur,artık yiyemeyecek hale gelince dururduk. Zaten genelde tepsidekilerde bitmiş olurdu. Başka yerde yaşayacağımı düşünmedim ben. Ailem Aydın a taşınma kararı aldığında ilk zamanlar yaşadığım mutsuzluğu hala hatırlarım. Surat asışlarımı,huysuzluklarımı...Orası da uzak değildi denize. Haftasonları Kuşadasına giderdik. Büyüdüm. Üniversite zamanım geldi. Sonuç Ankara. Orayı da çok sevdim. Ama İzmir gibi olmadı hiç. Yada çocukluk güzeldi. Mezuniyet ve çalışma zamanı gelince çok yakın bir arkadaşıma hep " Keşke küçük bir sahil kasabasına çıksa tayinim " derdim. Neresi mi ? Kocaeli Karamursel. Yıl 1999. Depremden 2 ay sonrası. Tam bir şaşkınlık. Korku,tedirginlik. Aklınıza gelen tüm duyguların 10 saniye aralıkla yaşandığını hayal edin. Bir de Karamursel;  kendi içine kapanık ve tutucu bir kasaba o zamanlar. Neyse uzatmadan... Başladım,çalıştım,tayin zamanı geldi ve ben eşimle tanışıp evlendim. Yani bu kasabaya temelli yerleştim. O eski arkadaşım hep söylediğim sözü hatırlattı.
 " Al sana sahil kasabası işte " 
"İyi de... Ben Bodrum,Kaş,Kalkan veya öyle bir yeri kastetmiştim" dedim. "Aklımdan geçen burası gibi bir yer değildi" 
Alışmam yıllar aldı. İstemedim,sevmedim. Ama ben bunları hissettikçe mutsuz oldum. Sonra güzel yanlarını görmeye başladım. Zaman içinde yaşadığım kasaba açıldı,değişti,yeni ve güzel dostluklar kurdum. Çevre edindim. Şimdi İstanbul a veya çevrede büyük şehirlere gittiğimde bir süre sonra yaşadığım yerin sakinliğini arıyorum artık. Yaşlanıyorum galiba. Pazardan alışverişimi yaparken pazarcı ile sohbet etmeyi,geçerken esnafla selamlaşmayı,her çarşıya çıkmamda tanıdık insanlarla karşılaşıp ayak üstü muhabbet etmeyi ve en önemlisi sahile inip dalgaların sesini duymayı ve  denizin kokusunu almayı seviyorum. 
Ama yine de hemen hemen her yaz huzuru bulmak ,o özlediğim kokusunu içime çekmek için Ege ye gidiyorum. 
Yazdan kalma günler yaşadığımız bu son günlerde buram buram deniz kokan sofralar kurmaya çalışıyorum ısrarla. 

Alttaki fotoğraftaki bitki Kaya koruğu. Deniz kıyısındaki kayaların yarıklarında yada kumluk arazide kendiliğinden yetişir. Oldukça tuzlu ve yoğun aromalı bir tadı vardır. Sert ve etli yaprakları var. Turşusu hazırlanarak saklanır. Daha yumuşak olan kısımları koparıp ayıkladıktan sonra yıkayıp, kavanozlara bastırıyorum ve sarımsak,sirke,tuz ve su ile turşu suyu hazırlayıp kavanoza dolduruyorum. Bir süre sonra kaya korukları bu karışımda yumuşuyor. Suyunuz süzüp üzerine hiçbirşey hele asla tuz eklemeden servis yapabilirsiniz. Tuz eklenmez çünkü içinde zaten denizin tüm kokusu ve iyot tadı vardır. 






Yanına biraz da Midyeli Barbunya Pilaki yaptım. Tüm zeytinyağlılar gibi bir gece dinlenirse muhteşem olur.

MİDYELİ BARBUNYA PİLAKİ

MALZEMELER

250 gr taze iç barbunya
İç midye(dondurulmuş olarak marketten veya balıkçınızdan alabilirsiniz)
2 domates rendesi
2 adet doğranmış yeşil biber
1 adet doğranmış kuru soğan
4 diş iri sarımsak(iri doğranmış)
1 su bardağı 
Zeytinyağ
karabiber
1/2 çay kaşığı toz şeker
tuz

YAPILIŞI

İç barbunyaları hafif diri kalacak şekilde ve midyeleri yumuşayana dek ayrı kaplarda  haşlayın. Soğanı zeytinyağında soteleyin. Rende domatesleri ekleyin ve bir miktar daha soteleyin. Daha sonra suyunu ekleyin ve kaynatın. Kaynamaya başlayınca barbunya,midye,sarımsak,tuz,şeker,karabiber ve yeşil biberi de ekleyip yaklaşık 15 dakika kısık ateşte pişirin. Ilık veya soğuk servis yapın. Üzerine maydanoz ve zeytinyağ gezdirerek servis yapın. 
Not: Ben midyeler iri olduğu için 3 parçaya böldüm. 





Ve masamızda yeni bir lezzet, Gemici Pilavı. 

GEMİCİ PİLAVI

MALZEMELER

15 adet iç karides
10 adet iç midye
1 su bardağı pilavlık pirinç
1 kuru soğan ( doğranmış)
Su
zeytinyağ
1 yemek kaşığı dolmalık fıstık
1 yemek kaşığı kuş üzümü
çeyrak çay kaşığı kimyon
karabiber,tuz

YAPILIŞI

Bir tencerede karides ve midyeyi su ilavesi ile haşlayın. Başka  tencerede zeytinyağında fıstıkları hafif pembeleşene kadar kavurun. Soğanı ekleyin ve pembeleşene kadar sotelemeye devam edin. Pirinci ekleyin. Tuzu da ilave edip hafif ateşte kavurun.Deniz ürünlerini,kuş üzümleri ve baharatları ekleyin. Baldo pirinç ile yaptıysanız 1,5 bardak su ilavesi ile kısık ateşte suyunu çekene kadar pişirin. ( Ben deniz mahsullerini haşladığım suyu kullandım. ) Ateşi kapatıp ,hafifçe karıştırıp kağıt havlu ile örterek kapağını kapatıp demlenmeye bırakın. Henüz sıcakken üzerine dereotu serperek servis yapın.  









Tarif: Cibalikapı Balıkçısı' ndan 





25 Ekim 2013 Cuma

Son Veda...


Dünyanın her yerinde ardı ardına yeni mutfak trendler ortaya çıkıyor. Sushi trendi ,füzyon mutfağı,sokak yemekleri,fast food fırtınası ve onun tam tersi slow food. Çoğumuz belki de farkına varmadan etkilendik bu akımlardan. Zaman zaman çekimser kaldık,eleştirdik,merak ettik,denedik,yorumladık,bazen sevdik. Bu akımlara tam olarak kapılmasam da yeni şeyler denemek ve lezzetli yemekler yapmayı da ,yemeyi de severim. Bazen farklı yörelerden yemekler yaptığımda ,gelen yorumlar arasında tam olarak nerelisin gibi sorular oluyordu. Ben yemeğin evrensel olduğuna inanlardanım. Müzik gibi,sanat gibi...  İtalya da yapılan pizzanın biz de ki lahmacunun bir çeşidi olduğunu,yada çok meşhur olan Çiğ böreğin Güney Amerika da yapılan Empanada ile benzerlikler gösterdiğini düşünürüm.İspanyolların genelde yazın yedikleri  soğuk çorbaları Gazpacho yu dün televizyonda Gaziantep yöresinden bir bayan; " Bu bizim yöresel sulu salatamız" diyerek tarif etti. 
Yemek aslında sadece karın doyurmak değil bir etkinlik bana göre. Bir arkadaş,eş veya aile ile birlikte yenen keyifli bir yemek insanın ruhuna hitap etmez mi?
Yemek yemekten bu kadar iştahla bahsettiğim için sakın beni 100 kilo falandır diye düşünmeyin. Boyuma göre normal hatta " Ne mutluyum " ki zayıf bile sayılabilirim. Eşimin kolesterolünün geçen Ocak ayında yüksek çıkması sebebi ile ailecek girdiğimiz beslenme düzeni sonucu yavaş ama düzenli bir şekilde 6 kilo verdim ve kendimi gerçek bir zafer kazanmış gibi hissediyorum. Kış girmeden bir kan testi yaptırıp sonuca bakarak bundan sonraki yolumuza bakacağız. Eğer kolesterol  kayda değer şekilde düşmediyse sanırım ilaç tedavisi bizi bekliyor. 
Asıl yazmak istediğim blogda sık sık bahsettiğim ve beni tanıyanların böyle uğraştığımı görünce "Sen Ha!" diyerek hayretler içinde dinledikleri bahçe ve toprakla maceralarımı anlatmak derdindeydim. Havaların soğuması ve yazın kurak geçmesi sebebi ile bahçemizdeki yeraltı kaynağının  erken kurumasından sonra ektiklerimizin birçoğu maalesef dalında kurudu. Ama tohumlarım ve fidelerim iyi cins çıktıkları için tüm yaz domates hariç diğerlerinden iyi mahsül topladım. Bu işe öyle merak sardım ki yurtdışında gittiğim şehirlerde de ( sadece Roma ve Paris) gördüğüm tohumculardan farklı tohumlar topladım. 
Ben tam bir şehir çocuğuyum aslında. Tabiatı neredeyse burada gördüm desem abartmış olmam. Küçüklüğümde sadece yol kenarında yada parklarda yada anneanneme giderken yol kenarında gördüğüm tarla ve bahçelerdi benim için doğa. Baharda kenarda açan papatyalar yada gelinciklerdi. Evde annem saksıda yetiştirmeye çalışırdı birkaç çiçeği. Yıllar sonra merak saldım ekmeye,biçmeye,yetiştirmeye. Küçük bir arsa satın alabildik ilk önce. Sonra ne ekilir,ne zaman ekilir,neler yapılmalı diye araştırmaya başladık etraftan. Ben sordukça tanıdık tanımadık herkes anlatmaya başladı. En büyük destekçimiz de babamdı bu zamanlarda. Sürekli "O öyle olmaz,bunu dikmelisin,dibini şöyle çapala,yabani otları ayıkla" diye yönlendirdi bizi. Annemin " Sen nasıl hatırlayacaksın,karışma çocuklara" diyerek yaptığı çıkışlara da biraz bozularak "Ben köy çocuğuyum. Babam ben küçükken....,yada halamın bahçesinde....,olmadı annem bizim tarlada..." diye başlayan hikayelerini anlatıp bahçe işinden anladığına annemi ikna etmeye çalışıyordu. Ankara ya her gidişimizde hal hatır faslından sonra mutlaka ilk sorduğu "bahçe ne durumda ? " dır. Her anlattığımızı dikkatle dinler. Yetiştirdiklerimizi dalında görmek henüz onlara nasip olmasa da çektiğim fotoğraflarla bir nebze olsun gözlerinde canlandırıyorlar sanırım. Fotoğraftakilerin dışında hem yerli hem de aldığım tohumlarla İtalyan kabakları yetiştirdim. Onların her boy atmalarında,açtıkları her çiçekte sevinç çığlıkları attım denebilir. Ama enginar yetiştirmeyi beceremedim. Hepsi öldü galiba. Belki sonra tekrar denerim.  
Alttaki kandil denen dolmalık biberleri hem ince kabuklu hem de çok lezzetli idiler. Yanında da Üç burun da denen köy biberleri. 




Sadece denemek için ektiğim taze fasulyeler tahminimden iyi ürün verdiler. 





Soğanla birlikte hafif zeytinyağında soteleyip, yumurta kırarak yemeği sevdiğimiz pazılar. 





Bahçenin etrafını saran ve böğürtlenler ve henüz birkaç avuç toplayabildiğimiz ama tadına doyum olmayan çilekler. 





Eşimin en sevdiklerindendir böğürtlen reçeli. Bahçeden topladıklarım az olunca pazardan biraz takviye yaparak miktarı arttırdım. Ben reçeli sulu yerine taneli severim. O nedenle su miktarını az tutuyorum. Hatta böğürtlen reçeline hiç su koymuyorum. Bir tencereye böğürtlenleri ( yaklaşık 500 gr kadardı.) üzerine 1,5 su bardağı toz şeker dökerek bir gece beklettim. Sabah sulanmıştı. Ve o su ile kaynatıp koyulaşınca, çeyrek limonun suyunu sıkıp sıcakken kavanozladım. Sabahları tuzsuz lorun üzerinde çok güzel oluyor. 





Maalesef bu yıl domatesten yana pek şansım yoktu ama Napoli den aldığım domates tohumları çok iyi ürün verdi. Fotoğraftan sanki normal büyüklükte görünseler de yetişince gördüm ki kiraz domatesti. 





Annemim yoğun ısrarları sonucu diktiğim ama onlar ürün verdikçe mutlu olduğum taze börülceler. 





Patlıcanlar ve Kırmızı biberler. 




Ve bahçenin en sevdiğim kısmı benim "Şifa köşesi " dediğim baharatların olduğu bölüm. Lavanta,adaçayı,biberiye,4 farklı çeşit kekik,mercan köşk ve saksı da fesleğenleri. Dallardan kesip kışın kullanmak üzere kuruttum. 





Ve tam bir reçel uzmanı olan kayınvalidemin "bunun reçeli çok güzel olur" diyerek tarifi ile birlikte verdiği 6 adet  Yamula patlıcanı. Başta ziyan edeceğimi düşünerek almak istemesem de onun ısrarları ile denemeye karar verdim. Ben kendime göre değiştirdim ve sonuç muhteşemdi. Asla patlıcan reçeli olduğuna inanmayacağınız ve yediğinizde ağızda kestane şekeri tadı bırakan bir lezzet. 




Patlıcanların tüm kabuklarını soydum ve işaret parmağı genişliğinde şerit şerit doğradım. Sonra bunları bir kapta ve suyun üzerine çıkmaması için ağırlık koyarak 1 saat suda beklettim. Daha sonra 250 gr şeker ile 300 gr kadar suyu ,içine bir kök zencefil ve birkaç tane karanfil atarak kaynattım. Patlıcanları süzüp, elinize iyice suyunu sıkıp,şerbete atmadan önce baharatları bir süzgeçle çıkartıp patlıcanı şerbete ekledim. Arada kontrol ederek patlıcanlar yumuşayana kadar hafif ateşte kaynattım. Oldukça koyu ve baharatlar ile ağızda hoş bir aroma bırakan bir reçel oldu. Henüz sıcakken de kavanozladım.








İşte benim uzun bir süredir vaktimin çoğunu alan ama büyük keyif aldığım hobim. Daha dalından toplarken ne yapsam acaba diyerek ilham aldığım,üzüldüğüm yada sinirlendiğimde beni sakinleştiren,içindeyken başka neler yapacağım konusunda düşüncelere daldığım en büyük uğraşım. 



10 Ekim 2013 Perşembe

İnanışlar


Annemle mutfakta yemek yapmak tam bir aksiyon filmi gibidir. Elden ele mümkün değil bıçak geçmez. ya tezgaha bırakılacak yada şöyle bir kuru kuru "tü tü tü" demeden dokunulmayacak. Aslında hiçbir batıl inancı olmayan annem nedense bu bıçak konusunda çok hassas. Onun tek derdi bıçak elden ele geçmeyecek. Asıl amacı düşününce sanki  bıçak elden ele gezerken kazalara engel olmaktı. 
Annem kızmaz umarım. Takılıyorum buradan ben ona. 
Nereden geldim bu konuya? Dünyada tuhaf mutfak adetleri üzerine bir yazı okudum. Çok ilginçti. Mesela İngilizler yere bıçak düştüyse düşüren almaz,biri gelene dek beklenirmiş. Saçma geldi. Ne yani saatlerce kimse gelmezse o bıçak yerde mi kalacak?
Bir de geçen yıllarda Rachel Ray in programını izlerken yaptığı bir hareket ilginç gelmişti. Yemeğe tuz attıktan sonra bir tutam da sol omzunun üzerinden "Bu da şans için " diyerek arkaya atıyordu. İzlerken "Ohhhhh" dedim. Nasıl olsa siz temizlemiyorsunuz tabii.
Ben küçükken muhallebi tenceresinin yanmış olan dibini yemeyi çok severdim. Ben elimde kaşıkla kalanları sıyırıp yerken "Düğünün yağmurlu olacak" derlerdi. Ama her yer kupkuruydu. Yada tabakta yemek bırakan çocuklara arkandan gelir diye tembih edilirdi. Nasıl yani ? diye düşünür dururdum. 
En yaygınlarından biri de balıkla yoğurt yenmemesi. Bayat balığın yoğurtla birlikte yendiğinde zehirlenileceğine inanılması. Bayat balık yoğurt yemeseniz de zehirler zaten. Aslında bu inanış Yahudilerin bazı yemek kurallarından geliyormuş. Nereden nereye...
Altta ki tatlı da benim Pinterest te görüp de beğendiğim ve yapmaya çalıştığım bir tarif. Ne ilginç ki bir resim dünyanın diğer ucundaki bir insanın mutfağına giriveriyor. 
Birkaç denemeden sonra hafif,lezzetli ve kolay bir tarif çıktı ortaya. Ben Mascarpone kullandım ve süzme yoğurtla da lezzeti biraz hafiflettim.  Adını da uyduruverdim . 

PORTAKALLI ÇİLEKLİ KEDİDİLİ PASTA

MALZEMELER
500 gr süzme yoğurt.( Ekşi olmamalı)
2 paket kedidili bisküvi
5 adet sıkma portakal
500 gr mascarpone peyniri ( yerine labne kullanabilirsiniz)
1 çay bardağı pudra şekeri
500 gr çilek

YAPILIŞI

Portakalların sıkın ve suyunu bir kaseye koyun. Kedi dillerini portakal suyuna batırıp kare borcama dizin. Bir kapta peynir ve yoğurdu çırpın. İçine damak tadınıza göre pudra şekeri ekleyin.Kremanın kıvamı çok yoğun olursa bir miktar portakal suyunu yavaş yavaş ekleyerek kremayı sürülebilecek kıvama gelene dek mikserle çırpın.  Kremanın yarısını bisküvileri üzerine yayın. Bir kat daha portakal suyu ile ıslatılmış bisküvi yerleştirin. Üzerini tekrar krema ile kapatın. En üstü dilimlenmiş çilekler ile süsleyin. Üzerini streçle kapatıp dolapta soğutun.   
Afiyet olsun. 






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...